Burası çokomelli ve atılan omuz

İnsan biraz hızlı yaşayınca yaşlandığını geç anlıyor. Daha doğrusu anlamıyor da vücut ona hatırlatıyor. Son bir-iki aydır içinde covid’in de bulunduğu çeşitli sağlık problemleriyle uğraşmak zorunda kaldım. Neyse durum kontrol altında. Şimdilik. Konu sağlık olunca kişisel meseleler tabii ki birçok şeyin önüne geçiyor. Ama iş öyle değil.

Hayat tüm zalimliğiyle devam ediyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı tüm dünyada endişe yarattı. Her savaşta olduğu gibi, tiksinti duyduğumuz, şarlatanlıklar, çarpıtmalar, yalanlar, sahtekarlıklar havada uçuşuyor. Sanki her şey tel tel dökülüyor. En çok da bizim mesleğimiz üzerinden yürüyor tüm bunlar, doğal olarak.

Bizde ise hem çok şey oldu, hem de hiçbir şey değişmedi bu sürede. Ankara siyaseti bildiğimiz gibi. İktidar tükenmişliğini aşmak için Ukrayna meselesini bir fırsat olarak görüyor. Karşılığı olur mu? Sanmam. Muhalefet de siyasetteki tıkanıklığı aşmak için kimi zaman cılız, kimi zaman güçlü hamleler yapıyor.

Ankara siyasetinden öte her geçen gün daha da dayanılmaz hale gelen hayat pahalılığı, buna duyulan öfke ve çeşitli alanlarda süren direnişler belirleyecek gibi görünüyor önümüzdeki süreci.

Bunlar benim ‘nekahet dönemi’min özeti. Fazlası da vardır elbette. Ama ben bugün başka bir şeye taktım kafayı.

KENDİ MEDYASINDA BİLE HABER OLAMAMIŞTI

Eski bakanlardan Berat Albayrak, Burası Çok Önemli diye bir kitap yayınladı. Yaklaşık bir buçuk yıl önce zehir zemberek bir sosyal medya mesajıyla Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı bırakan Albayrak’ın istifası 24 saat iktidar medyasında haber olamamıştı. Albayrak’ın kitabı, istifasını haberleştiremeyen kendi medyasından, Turkuvaz Yayınevi’nden çıktı. Burası Çok Önemli kitabın adı.

Kapağın tasarımına bir şey demeyeceğim artık. Ama cin damadın Enerji Bakanlığı’ndan Maliye Bakanlığı’na terfisinin ardından Türkiye burjuvazisi önünde bilmem kaçıncı yapısal reformları anlatmaya çalıştığı hali hala gözümüzün önünde. Genç Maliye Bakanı, kurt iş insanlarına “Bakın burası çok önemli” derken buram buram terliyordu. O ter karşılığını da alıyordu. Mesela Güler Sabancı şivesiyle biraz da amcasını taklit ederek övgüler yağdırıyordu genç şehzadeye, pardon bakana… Alan memnun, veren memnundu…

İDRAK SORUNU

Albayrak kitabında ailesinin hikayesini anlatırken trajik örneklere de yer veriyor. Sanırım en çarpıcı bölüm, babası Sadık Albayrak’ın 12 Eylül askeri darbesi sonrası bir yıla yakın hapishanede tutulduğu dönemi anlatması:

"12 Eylül darbesi sonrası, babam yaklaşık bir yıl hapiste kaldı. Hiç unutmam ayrılık acısı kadar 'Neden' sorusu da meşgul etmişti zihnimi. Birinin canına kastetmiş olamaz, hırsızlık yapamazdı. Fakat zaman içinde anladım ki mahkeme koridorları, sadece suçluların değil, hak ve adalet arayanların, inandığı dava uğruna mücadele edenlerin de olduğu bir yerdi."

Babasının tutuklu bulunduğu süre ve tahliye olduktan sonra ailesinin yaşadığı güçlükleri aktaran Berat Albayrak’ın ‘ayrılık acısı kadar neden sorusunun da meşgul etmesi, sonradan oluşmuş bir anı olsa gerek. 1978 doğumlu Berat Albayrak büyük olasılıkla babasının 1980’deki tutukluluğunu sonradan aile içindeki konuşmalardan hatırlıyordur. Aslında zihninde o günlerden bir şeyler kalması da muhtemel. Bir cezaevi görüşü, ailedeki çöküntü gibi travmatik olaylar çok küçük yaşta da izler bırakabilir.

Ama Albayrak’ın “hapishanelerde, mahkeme koridorlarında sadece suçluların değil, hak ve adalet arayanların” bulunduğunu anlaması gerçekten önemli. Hem de 2-3 yaşındayken bunu idrak eden birinin en etkili bakanlıkların birinin başında bulunması Türkiye için bir şans olabilirdi. Gerçekten idrak edebilmişse…

İnsanın aklına haksız yere hapishanelerde tutulan binlerce kişi geliyor. İktidarın bile neden içeride tutulduğunu anlatmakta zorlandığı siyasi tutuklular, hatta hasta olmasına rağmen bırakılmayan, birer idam mahkumuna dönüştürülen tutuklular. Bu ülkede bunlar yaşanırken Berat Albayrak iktidarın en güçlü bakanlarından biriydi… En azından bu duruma itiraz ettiğine dair hiçbir belirti göremedik şimdiye kadar. Hatta tam tersi bir durum bile söz konusu.

YİNE Mİ OMUZ YEDİ

Albayrak’ın babasının durumunu anlattığı paragraf insanın aklına ister istemez hapishanelerde tutulan binlerce siyasi tutuklu geliyor. Mesela Osman Kavala.

Berat Albayrak’ın kitabının çıktığı Turkuvaz’ın amiral gemisi Sabah Gazetesi’ne Albayrak ile gerilimi bilinen Soylu konuştu dün. Mahmut Övür’ün sorularını yanıtlayan Soylu konuyu durup dururken Osman Kavala’ya getirdi ve “Bizdeki Sorosçular Kavala'nın peşine takılanlar. Kim Kavala'nın hukuk iğfal edilerek serbest bırakılmasını istiyorsa, Ukrayna'daki ve Suriye'deki çocukların katili de odur. Kimse başka yerde suçlu aramasın. Ukrayna meselesine bakın başından itibaren Soros var. Katiller onlardır” dedi.

Burası çokomelli ve atılan omuz - Resim : 1

“Hukukun iğfal edilerek serbest bırakılmasını istemek” diyor Soylu. 5 yıla yakın hapishanede tutulan Osman Kavala hakkında hüküm vermiş İçişleri Bakanı. Mahkeme kararlarına rağmen bırakılmayan bir insanın hukukun iğfal edilerek içeride tutulması gerektiğini şevkle anlatıyor.

Berat Albayrak ne diyordu: “Fakat zaman içinde anladım ki mahkeme koridorları, sadece suçluların değil, hak ve adalet arayanların, inandığı dava uğruna mücadele edenlerin de olduğu bir yerdi.” Albayrak ne dediğinin farkında mı? Farkında ise kendi gazetesinde Soylu’nun söyledikleri kendisine atılmış bir başka omuz mu?

İkisinin de olduğunu sanmıyorum. Aksi halde bu kadar zalimlik ve zalimliğe ortak olmak başka nasıl açıklanabilir ki?