Eğitim tarihi Ziya Selçuk'u günümüzün Hasan Ali Yüceli, John Deweyi, Baltacıoğlusu, Tonguç Babası olarak yazabilir ya da...

Sayın Ziya Selçuk’un Milli Eğitim Bakanı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben yeni Bakan açıklanmadan hemen önce ‘79. Milli Eğitim Bakanı’nı Açıklıyorum’ diye bir yazı yazmıştım ve daha önceki yazılarımda da defalarca belirttiğim üzere şu ifadeleri kullanmıştım: “Eğitime Bakan Değil, Eğitimi Bilen Bakan, Eğitim Bürokrasisini Bilen Bir Bakan Olmalıdır. Yeni gelecek bakanın, eğitim bürokrasisini bilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde bürokratik kliklerden ve oligarşiden iş yapamayacaktır. Umarız yeni gelecek bakan eğitimimizin içini bilime, akla ve liyakate uygun bir şekilde doldurup, formüle edip, bunları eğitimden anlayan, eğitim tecrübesi olan ve akademik bilgiden anlayan ama bunu günlük eğitime de uyarlayabilen liyakatli, uzman (memleketli-akraba-eş-kardeş-yiğen, partili, sendikalı olmayan), sadece eğitimle ilgilenen bürokratlarıyla uygulamaya koyar. Doğal olarak Milli Eğitim bakanları, bırakın eğitim bilimci olmayı, eğitim kökenli olmayınca ve bu kadar çok değişince çelişkili ve tutarsız eğitim politikaları ortaya çıkmaktadır. Gelen bakanın eğitimci olmadığını düşündüğümüzde, bakanlığın ve eğitimin fotoğrafını çekmesi zaten ciddi bir zamanını alıyor, tam konuyu biraz anlamışken hoop bakanın değiştiğini düşünün.”

Evet, bu söylediklerimin özeti; gelecek bakanın eğitimci olması, bürokrasiyi bilmesi ve liyakati önemsemesi gerektiğiydi.

Peki, Yeni Bakan Bu Söylediklerinize Uyuyor mu?

Sayın Selçuk daha doğrusu eğitim camiasının yani bizlerin Ziya Hocası, tam da bu tanımlamalara uyuyor. Bırakın öğretmen ya da eğitimci olmayı eğitim bilimci kendileri. Eğitim biliminin diline çok hakim, eğitim metaforlarını çok iyi kullanıyor, kullandığı kelimeler öyle ezberlenmiş şeyler değil, anlıyoruz ki bu konuları binlerce defa etüd etmiş, kafa yormuş. Eğitim sistemlerini, eğitimin teorik ve güncel sorunlarını bir sistem düşüncesi içinde iyi biliyor. Ayrıca bürokrasi deneyimi de olduğu için bürokrasinin girdaplarında kaybolmayacaktır. Diğer yanıyla da öğretmenlik deneyiminin yanısıra üniversiteyi, özel sektörü, okulu, sınıfı, öğretmenler odasını iyi biliyor. Benim yukarı da ‘Eğitime Bakan Değil, Eğitimi Bilen Bakan, Eğitim Bürokrasisini Bilen Bir Bakan Olmalıdır’ sözlerimi ilk doğrulayan da ‘Eğitime Bakan Değil Eğitimi Gören Olacağım’ açıklamalarıdır, bilimi ve aklı önceleyen açıklamalarıdır.

Ama Tüm Bu Söylenenleri Nasıl Yapacak, Projeleri Nasıl Hayata Geçirecek?

Bu da yine belirtmiş olduğum ve yüzlerce kez yazmış olduğum liyakat konusuna gelip dayanıyor. Nitekim tüm bunları nitelikli eğitim kadrolarıyla yapabilir, başarının bir ekip işi olduğunu düşündüğümüzde. Tüm bu söylediklerimizi doğrulayabilmek adına Ziya Hocanın Nisan 2015‘te söylemiş olduğu şu sözleri önemsiyorum: “Ülkenin her bir evladının ve Türkiye'nin geleceğinin hatırı için, kati surette hiçbir makam, mevki ve göreve siyasi, dini, etnik, hemşerilik ve benzeri saiklerle atama, iş ve işlem yapılmamalıdır.” Bu cümleler çok önemli cümleler. Bu cümleler eğitimin ve ülkemizin ihtiyacı olan birliği, beraberliği de ortaya koyan cümleler…

Eğitimde Millet İttifakı Sağlanıp, Eğitim Millet Ödevi Haline Getirilmelidir

Bu açıklamalar; eğitimde millet ittifakının sağlanıp, eğitimin millet ödevi haline getirilmesidir. Kendilerinin daha önceden söylediği üzere 'Ya ya da' toplumundan 've' toplumuna geçiş için gerekli toplumsal mutabakat, eğitim içinde sağlanmalıdır. Bence de ülkemizin bütün göllerinin birbirine akışı sağlanmadığı sürece, eğitimde başarı yakalanamaz. Bunun içinde liyakat öncelemelidir, eğitimde.

O Zaman Eğitimde Artık Her şey Çok Güzel Olacak, Kimse Eğitimden Şikâyet Etmeyecek mi?

Tabii ki de hepimizin temennisi bu yönde ve böyle olması içinde Ziya Hoca’ya ve bakanlığımıza gereken desteği vermeliyiz. Çünkü gerçekten hepimiz aynı gemideyiz ve Türkiye Hepimizin Eğitim Hepimizin… Toplumumuzun tüm kesimleri Sayın Bakana belki de eğitim tarihimizde hiçbir bakana nasip olmamış desteği veriyor. Öyle bir dönemde bakan oldu ki, herkes gerçekten eğitim iyi olmasını çok istiyor. Ben eğitimin felsefi, sosyal ve tarihi temellerini çalışan birisi olarak asıl çarpıcı analizimi burada yapmak istiyorum. Ziya Selçuk’un yapacaklarına göre eğitim tarihi hatta dünya eğitim tarihi hocayı; günümüzün John Dewey’i, Hasan Ali Yüceli, Baltacıoğlusu, Tonguç Babası olarak yazabilir ya da… Tüm bunları süreç içerisinde Sayın Bakanın cesurca atacağı adımlar gösterecek, yoksa hiç kimse hocanın bilgisi, birikimi, mizah gücü ve tevazusu için bir şey söyleyemez. Bizlere de düşen geleceğimiz için yapılacak olanları desteklemek…

Bakan Beyin Şu Ana Kadar Yaptıkları Bu Yönde Uygulamalar MI?


Şu ana kadar yaptıklarına, kitaplarına, yazılarına, eski konferanslarına, tv programlarına baktığımızda eğitimin büyük fotoğrafına hâkim birini görüyoruz. Bir kere eğitim hattını 1 milyonluk öğretmenler üzerinden kurması her açıdan önemli ve stratejik. Öğretmenlere mektup yolladı, öğretmeni merkeze alan açıklamalar yaptı vb. şeyler. Tüm bunları ancak eğitimin yönetimini, tarihini, felsefesini ve pratiğini bilen biri yapabilir. Ama dediğim gibi zaman sadece zaman. Zaman her şeyi gösterecek. Yapacağı atamalar toplumun tüm kesimlerini kapsayacak mı, eğitimde bilim ve akıl ne kadar ön plana çıkarılabilecek, atanamayan-sözleşmeli-ücretli öğretmenlerle ilgili somut neler yapılabilecek, seçim öncesi öğretmenlere verilen 3600 ek gösterge sözleri yerine getirilebilecek mi? Ama ben daha çok Ziya Hocanın geleceğe yönelik yapacaklarını önemsiyorum. Çünkü o bir yanıyla da eğitim sistemleri uzmanı ve şimdiki bakanlar aslında geleceğin meyveleri için tohumlar ekerler, yani onun yapacağı sistemsel ve yapısal değişimleri daha çok önemsiyorum…

Hocam Ben de Tam Bunu Soracaktım. Bakan Bey 3 Yıllık Bir Program Açıklayacaklarını Söylediler. Siz Eğitimin Felsefi, Sosyal ve Tarihsel Temelleri Üzerine Kitaplar ve Köşe Yazıları Yazan Biri Olarak Ne Öngörüyorsunuz Bu Konuda?

Aslında bu bir bakış açısıyla ilgili, yani ana paradigmanın doğru oturtulmasıyla ilgili. Yoksa bu ülkenin eğitimde her şeyi en iyi şekilde yapabilecek gücü de, birikimi de, kadroları da, eğitim tarihi deneyimi de var. Yeterki bunlardan rasyonel bir şekilde yararlanabilelim. İşte tüm bunları yapacak, oturtacak olanda Sayın Bakan ve oluşturacağı sadece eğitimle ilgilenen, eğitime adanmış eğitimi bilen liyakatli kadrolardır.

Bu Kadar Basit mi Yani?


Evet, bu kadar basit. Yeter ki doğru ilkeler ortaya konsun ve istikrarlı bir şekilde bunlar bilime ve akla dayalı olarak uygulansın…

İlkeler Derken Hocam…

Bir kere eğitim hepimizin derdi olmalıdır. Diğer taraftan eğitim reformlarımızı bütüncül bir bakış açısıyla yapmalıyız. Tüm yönleri değerlendirilmeden ve sağlıklı pilot çalışmaları tamamlanmadan, yapılan yapısal dönüşümler eğitimde sonuç vermez. Eğitim sistemimizi toplumsal bir mutabakatla ortak değerler üzerine inşa etmeliyiz. Eğitim sistemimizi felsefe, strateji ve model olarak ortak bir zemin üzerine oturtmalıyız. Yine demokrasi öncelenmeden eğitimde de ekonomide de başarı yakalanamaz. Çünkü eğitim diğer alanları etkilediği gibi, özelikle demokrasi ve ekonomi eğitimi çok ciddi bir şekilde etkiler.

Hani meşhur bir sloganımız vardı, meslek lisesi memleket meselesi diye. Asıl eğitimin geneli bir memleket meselesidir. Bunun içinde eğitimimiz ideolojiler, din, ırk, mezhep vb. üzerinden değil, bilim ve ortak değerler üzerinden yapılandırılmalıdır. Unutmayalım ki iktidar, siyasi parti, milletvekili, dernek, vakıf, akraba, eş, kardeş, hemşeri, sendika, sen-ben ilişkileriyle eğitim olmaz.

Bu Dedikleriniz Olmayınca da Eğitim Pekâlâ Devam Etmiyor mu?

Hayır, efendi olmaz öyle şey. Dedim ya eğitimin meyveleri geç alınır. Dediklerimiz olmasa uzun vadeli ciddi zararlar olur, öyleki tüm topluma. Ve eğitimi ortak değerlere ve bilime dayandırmazsanız, eğitim toplumsal birleşmeye değil ayrışmaya yol açar. Bu da öngörülemez çok ciddi sosyolojik sorunlara yol açar.

Yine bir başka ilke eğitimde adalet ve eşitliktir. Çözüm adil ve eşit bir eğitim sistemidir. Herkesin eğitimden eşit bir şekilde yararlanabildiği, sosyal sınıflar arası ayrımın olmadığı; eşitlik ve adalet merkezli bir eğitim. Tüm bunları yapacak, uygulayacak olanın eğitimciler olduğunu düşününce de liyakat ilkesi karşımıza çıkıyor. Eğitim dar bir kesimin değil Türkiye’nin tüm kesimlerinin liyakatli kadrolarıyla yönetilmelidir. Ülkemizin çok nitelikli eğitim kadroları vardır. Yeter ki sen, ben, bizim oğlan diye kadrolaşılmasın...

Siz Bir Felsefeci Olarak Felsefeyi Burada Nereye Oturtuyorsunuz?

Felsefeyi bir yere oturtmuyorum, o bu işin temeli zaten. Zaten en büyük eksiklerimizden biri eğitimi bir felsefeye ve sistem düşüncesine dayalı bütüncül yapmamamız. Öncelikle bir felsefeniz olacak ki ona dayalı nasıl bir insan istediğinizi ortaya koyabilesiniz. Tüm bunlar da ancak bir eko sistem içinde olur. Şöyle formüle edebiliriz. Bir eğitim sistemi bir ekosistem içinde başarılı olabilir, ama önce sistem olması gerekir. Sistemden kastım da şu…

EĞİTİM SİSTEMİ= Felsefe-Eğitim Felsefesi-Eğitim Teorisi-Model-Yöntem-Teknik-Uygulama

İşte bakanlık, yayınlayacağı 3 yıllık programı bir sistem düşüncesi içinde ele almalıdır. Eğitim sistemi alt sistemleriyle aynı anda sistem yaklaşımı içerisinde değiştirilmelidir. Eğitim sisteminin alt sistemleri, bir sistem düşüncesi içinde ana sistem içinde, birbirleriyle bağlantılı olarak değiştirilmelidir. Nasıl bir eğitim sistemi dediğimizde de; bilimin yol gösterici olduğu, insanın ve çocuğun merkeze alındığı, bir sistem düşüncesinin öncelendiği, veriye dayalı, şeffaf, hesap verebilir ve sürdürülebilir bir eğitim sistemi.

Bakanlığın Açıklayacağı 3 Yıllık Programının İçeriğinin Nasıl Olacağını Düşünüyorsunuz?

Bu program bir kılavuz olacaktır, yapacağımız eğitim reformları için. Bu bir nevi eğitimin yol haritası gibi olacaktır. Bütüncül bir bakış açısıyla eğitim felsefesi, sistemi, finansmanı, yöneticiliği, programları, öğretmenlik, sınavlar vb.nin kapsamlı bir yol haritasını çıkarmalıyız. Ve bu programa tüm paydaşlar destek vermelidir. Eğitimde tüm paydaşlar bir arada olunca daha güçlü olacağımızı unutmamalıyız. Hiçbir ayrım gözetilmeksin, siyasi partisinden, kamuya, özel sektöre, STK’lara, velilere, medyaya herkes yani eğitimin tüm paydaşları eğitime özde katkı sunmalıdır. Bu programın başarıya ulaşması için eğitimimiz her şeyin ve herkesin üzerinde bir devlet politikası olmalıdır. Bu devlet aklı da eğitimi, ekonomi ve demokrasiyle eş zamanlı güçlendirmelidir...

Yine bir ilke olarak, eğitim hepimizin ulusal ödevi olmalıdır. Eğitim sistemimizin sorunlarının örgüt yapımız, işlev ve süreçlerle ilgili olduğunu düşündüğümüzde, eğitim sistemimizdeki yeni değişimler; Biyo-eko sistem ve okulu merkeze alan yaklaşım temelli olmalıdır.

Tüm Bu Yapılacaklar Bir Eğitim Reformu mu?

Bakan bey masanın üstündeki tuzluğu değiştirerek reform olmaz demişti. Bakan bence bir sistem düşüncesi içinde reform olabilmesi için, ana dönüşüm alanlarını belirleyip, bunlar arasında bütüncül olarak bir dönüşüm sağlama yoluna gidecektir, bir eğitim bilimci olarak. Eğitimimizde dönüşüm sağlanması gereken bu alanlarda; eğitimin felsefesi, merkezi-yerel yönetim dengesi, eğitim bütçesi, yöneticiliği, öğretim programları, öğretmen, sınavlar, kademeler arası geçiş, ölçme ve değerlendirme sistemimiz şeklindedir.

Bu Dönüşüm Alanlarındaki Değişiklikleri Kısaca Özetler misiniz?

Tabiki. Efendim öncelikle eğitim yönetimimizdeki merkez ve yerinden dengesini sağlamalıyız. Okulları daha özerk hale getirmeli ve kendileriyle ilgili karar alma süreçlerine daha aktif katılmalarını sağlamalıyız.

Demokratik,adil,hesap verebilir,verimli bir eğitim finansmanı oluşturmalıyız. Demokratikleştirilmesi gereken eğitim finansmanında, mesele sadece eğitim bütçesinin artması değildir, bütçenin nasıl ve hangi önceliklerle kullanılacağıdır da. Eğitim yöneticiliği profesyonel bir sistem içinde eğitim liderliğine dönüşmelidir. Çünkü Bakanlığı, illeri, okulları daha kaliteli, etkili ve verimli eğitime kavuşturacaklar, yöneticilikten eğitim liderliğine geçenler olacaktır. Öğretim programları kitlesel eğitimden bireyselleştirilmiş eğitime geçip, öğrenci yeteneklerini açığa çıkarmayı merkeze alacak şekilde; aklın ve bilimin ışığında tüm kesimlerin, ortak paydası olarak; öğrencilerin öğrenmelerine yol gösterecek ve geliştirip, destekleyecek şekilde yeniden ele alınmalıdır...

Bu Dönüşümlerde Bakanın Merkeze Aldı Dediğiniz Öğretmeni Nereye Oturtuyorsunuz Hocam…

Ben Ziya Hocanın öğretmeni tüm dönüşümlerin merkezine koyacağını düşünüyorum. Ziya Hocanın bir ‘HİZA’ metaforu vardır. Buradan hareketle öğretmeni atomun çekirdeğindeki proton ve nötronlar gibi merkeze alıp, tüm sistemi elektronlar gibi onun etrafına hizalamalıyız.

Ve öğretmenlik yalnızca bir atanmışlık değil adanmışlık mesleğidirden hareketle öğretmen seçme, yetiştirme ve eğitiminde yeni bir modele geçilmelidir. Unutmayalım ki, öğretim programlarını kötü ve kanatsız da olsa onları uçuracak olan adanmış, nitelikli öğretmenlerdir. Bunun için öğretmen adaylarının, seçiminden, yetiştirilmesine, eğitimine, iş başında sürekli geliştirilmelerine yeni bir modele geçilmelidir. Bu öğretmen yetiştirme deneyimimizin ışığında şöyle olabilir. Öğretmen akademileri ve kent enstitüsü modeli; öğretmen özerkliğini, sürekli gelişimini ve yükselmesini sağlayacak şekilde oluşturulmalıdır.

Peki, Tüm Velilerin Sürekli Şikâyet Ettiği Sınavlar Ne Olacak?

Sınavlarla ilgili olarak kademeler arası geçişte köklü bir değişime gidilmelidir. Kitleselliğin yerine bireysellik ön plana çıkarılarak, merkezi sınavlara bağlılık ve merkezi sınavların önemi zaman içerisinde azaltılmalıdır. Tabii ki de bunun önemli bir ayağı da geliştirme odaklı, eğitimin nitelikli, sürdürülebilir olmasını sağlayan ölçme değerlendirme sistemidir. Sadece öğrencinin değil sistemin tüm parçalarının bütüncül bir fotoğrafı çekilmelidir. Tüm bu dönüşüm alanları akılı tahtalar ile eğitimimize yön verecek akıllı eğitimcileri dengeleyecek bir eğitim teknolojisi ile desteklenmelidir. İnsan faktörü bütün teknolojileri geride bırakacak kadar önemlidir. Bu nedenle teknoloji eğitimi sadece destekleyici olabilir...

Son Olarak Neler Söylemek İstersiniz…

Bu iş sadece Ziya Hocanın işi değildir, hepimizin işidir. Hep beraber, eğitimde eski köye yeni adetler getirmeliyiz. Eğitimde bilimsel düşünce bir gün mutlaka kazanacaktır. Aksi halde Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Ne zaman k; Rodin'in "Düşünen Adam" heykelini akıl hastanesinin bahçesinden alıp dünyadaki gibi üniversitelerin ve okulların bahçesine taşırız, eğitim tamamdır. İşte biz o gün... Türkiye Hepimizin Eğitim Hepimizin…

Eğitimci Yazar Şahin Aybek
@sahin_aybek

Etiketler
Ziya Selçuk