Karantina günlerinin acıklı özeti!

Başlığı çarpıcı bir giriş olsun diye atmadım! Başlığın içeriğini dikkate alarak ilerlersem! Uzun süredir hiç birimiz ağız tadıyla yaşayamadığımız için haftanın özeti de, bu yazının konusu da ne yazık ki ağzımızı tatlandırmayacak kıvamda olacak…

Bilim dünyasında ilham veren, umut aşılayan, az kaldı dedirten bir açıklama yokken! Ekranlardan, gazetelere akan haberler işin lamı cimi yok dedirtirken! Bedel ödememek, pahalı tecrübeler yaşamamak için evde kalarak ayağımızı denk almaya ve yorganımıza göre uzatmaya çalışırken! Başka ne yapmalı? Ya da ne yapıyoruz?

Siyasal iradenin açtığı paket bi yanda! “Biz bize yeteriz Türkiye’m!” sloganlı yardım çağrısı diğer yanda! Bilim kurulunun açıklamaları bi yanda! Artan ölüm ve vaka sayısı her yanda! Gittikleri ülkelerde mahsur kalanlar öte yanda! Bi yolunu bulup ülkeye kapağı atanlar karantinada! Fırsatçıların sahtekârlıkları her alanda! 65 yaş ve üstü ev hapsinde! Kolonya ve bakliyat stoklarıyla meşgulken paniğe gerek yok, yeterli derecede var diyen yetkililer mikrofon başlarında. Kapanan AVM’ler, kapatılan okullar, kapatmak zorunda kalan işyerleri, sokağa çıkamayanlar, eve sığamayan çocuklar-gençler, kritik eşiğin bitmesine kilitlenen milyonlar bekleyişte!

Hastalığın seyrine ait doğru bilinen yanlışlar, bitmez tükenmez iletiler, mailler sosyal medyada! Sabah akşam konunun uzmanlarının dışında boy gösteren ve her şeyi bilen çokbilmişler ekranlarda! Önerileri dikkate alarak, mesleki duyarlılıklarının sınırlarını zorlayarak, taşıyıcıları- karantinaları göğüsleyerek, koruyucu malzeme eksikliğine rağmen risk altında dur durak bilmeden çalışan sağlık ordusu başımızın üstünde!

Tanı kitleri azlığından, yapılması gereken zorunlu testlerden sınıfta kalmalar, açılan kaynaksız paketler, risk altında çalışan sağlıkçılar, kulakları sağır eden bir sessizlik, yolların boş, dükkânların kapalı, kahvelerin restoranların ıssız olduğu bir ülke! Her şeye rağmen, maskesini takarak ya da takmadan sokağa çıkarak, sahilleri, sokakları, toplu ulaşım araçlarını dolduran kahramanlar!

Özetle demem o ki; Çin’de başlayıp, İtalya’da yayılan ve tüm dünyayı tehdit eder hale gelen tek sorunla meşgulken gel de başka şey düşün! Yine önüm arkam, sağım solum, içim dışım, yanım yörem tek bir konuyla (Bay Korona mı demeliydim?) meşgulken gel de başka konuya kitlen!

Bu kültürde, bu coğrafyada, bu zamanda yaşadıklarımıza ve yaşananlara bakınca! Hassasiyet sınırlarımızı zorlayan uygulamaları görünce! 14 günlük karantinadan girip, virüsün dağılma hızına, “bana bir şey olmaz!” kolaycılığına, işin ciddiyetini hafife alan rahatlığımıza, yoğun bakım başta olmak üzere yatak sayımızın azlığına dair açıklamaları işitince gel de başka konulara yönel!

Yönetimin koruma kalkanı mı, istikrar kalkanı mı, kalkan paketi mi, ekonomiyi kurtarma paketi mi diye adını kafamda bulamadığım sürpriz paketinden çıkanları duyunca kendi kendime herhalde konuşarak susmak, ya da susarak konuşmak bu olsa gerek diye düşündüm.

Beklentileri karşılamayan, vergi indiriminden vergi affına, vergi ötelemeden düşük faizli krediye, bol teşvikten kredi ertelemeye, ucuz uçak biletinden, ucuz ev kredisine kadar paketin içinde yok yok da! Da’sı şu ki; işsizlik zirve yapmışken, şirketler işten çıkarmalara doyamamışken, 150 bin civarında işyeri faaliyetine ara vermişken, ücretsiz izinler nedeniyle insanlar ay sonunu nasıl getireceklerini, borçlarını nasıl ödeyeceklerini bilemezken paketten konut kredisi peşinatının yüzde 10’a indirildiği müjdesi çıkmaz mı?

ABD, Japonya, İsveç, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Çin yurttaşları için ciddi ekonomik paketler açıklarken! Biz kalkıp Kanal İstanbul için maskeli-eldivenli ihale açarak, konut alımında peşinatı indirerek, uçak biletinde vergiyi kısarak eloğlunun aklına dahi gelmeyecek radikal önlemler içeren paketimizle bizi kıskanan batıyı bir kez daha telef ettik ya! Başarımız o derece yani…

Hal böyle iken “Evde kal Türkiye!” ile “Çalışmazsam ekmek yok, evde nasıl kalayım Türkiye!” gelgitleri arasında yazıyı bitirmeden önce; dur durak bilmeyen ihaleler için şaka gibi mi desem yoksa Azerbaycan dilinde bu durumların tam da karşılığı olan bir halk deyimini mi yeri geldiği için paylaşsam bilemedim!

Bildiğim Kars yöresinde de çok kullanılan bu deyim şöyle! “Maa bah ne haldayam! Yara bah ne sallanır!” Cuk oturdu değil mi? (anlayanlar anlamayanlara anlatır artık!)

Not: Son cümle çok samimi ve sevimli oldu değil mi? (övünmek gibi olsun!)