Evet, ama nasıl?

Açlık sınırı 2 bine dayanmış, yoksulluk sınırı 6 bini aşmış, konkordato ilan eden şirket sayısı 3 bini geçmiş, uzmanlara göre henüz krizin başına imişiz, 56 milyonumuz aç ve yoksulken, destan yazıyormuşuz haberiniz var mı? Daha açık bir tanımla 2 bin TL’nin altında kazanan aç yaşıyormuş göreniniz var mı?
“Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana” dizesi dize olmaktan çıkıp yaşamın tam ortasına oturmuş, öyle ki; okullar velilerden çocuklarının kayıt yapılması için çamaşır suyundan sıvı sabuna, paspastan temizlik bezine, tuvalet kâğıdından kâğıt peçeteye kadar aklınıza ne gelirse istiyormuş duyanınız var mı? Başta bakan ve diğer yetkili zevat bu durumu içine sindiriyorsa, görüp duymaya gerek yok tabii…

Dış borcumuz 465 milyar doları bulmuş. Bu borcun tamamını taşımaya kalkışıp kamyonlara yükleseymişiz, 10 tonluk 465 kamyon gerekirmiş hesap edeniniz var mı? Borcun hacmine bakarken ağzı uçuklayanlardan biri olarak, damatlar dünyası içine sindiriyorsa ne denir ki?

Her kademede tasarruf halk için, itibardan tasarruf olmaz sözü yönetim için geçerliyse, her alanda halka hararetli “tasarruf nutukları” atılıyorsa, aklıma geldi paylaşmadan geçememem.

Efendim! Biler bilir, bilmeyen sorar, okur öğrenir. Atatürk tipi kalkınma topyekûn ve iki ayaklı idi. Birinci ayak maddi kalkınma ki; fabrikalar, köprüler yollar demekti. İkinci ayakta ise eğitim, sanat kültür ve spor vardı. Ve o yıllarda, yani 1923 -1938 arasında kalkınma hızımız ortalama yüzde 10, sanayileşme hızımız yüzde 19’du. Bu o yıllar için bir dünya rekoru idi bir! Sanayileşme de Japonya’dan önde gidiyorduk iki! Nerden nereye…

Gelelim günümüze ayna tutmaya! Artık silah almak, ekmek almaktan daha kolay olmuş. İnternetten ver siparişi, tak beline, boşalt kadınların ya da doktorların üstüne…

Bazılarının özellikle de yüksek tepelerin korumasında, kollamasında, himayesinde, bir yerlere gelenlerin borusunun öttüğü ülkemizde; 3. Havaalanında gizli tutulsa da ölen işçi sayısı 400 civarında imiş. Gel de ağzın uçuklamasın. Yaşanan pek çok sorun ve kaza için yetkililer; “Bağımsız laboratuvar yok, doğru dürüst denetim yok, liyakat yok” diye açıklama yapıyor. Gel de şaşırma?

Tam da bu paragrafı yazarken ellerim bilgisayarın klavyesine gitmekte zorlandı desem! Büyük trajedilere dahi küçücük bir yer vermeyenlere bakınca meslek adına utandım desem! Kırmadan, dökmeden, yormadan, acıtmadan, sarıp sarmalayarak; öneri, eleştiri ve iletilerinden çok şey öğrendiğim yazarlara bir kez daha teşekkür etsem! 550 bin dolayında mühendis ve şehir plancısının işi bulamadığını, ya da mesleği dışında işlerde çalıştığını duyunca! Pardon bu işe bakan bakanlık var mıydı diye sorsam olur mu?