Suskunluk duvarı yükseldikçe, vicdan yükü artıyor…

Sabrımızı sınamaya kalkanlara, “yok hükmündedir” demekten sabrımızın tükendiği bugünlerde her şeyi herkesten daha iyi bilenler ne düşünür bilemem ama başlığın...

Sabrımızı sınamaya kalkanlara, “yok hükmündedir” demekten sabrımızın tükendiği bugünlerde her şeyi herkesten daha iyi bilenler ne düşünür bilemem ama başlığın içimden geçeni yansıttığını iyi bilirim! Klişe ama her daim geçerli bir sözdür. “Dünü anlamayan, bugünü görmeyen, yarını düşünmeyen az bulunur bir yetenektir!” Bizde sayısız örneği olan…

Şimdi günümüze dönerek konuyu ucundan bucağından açmaya çalışalım! Sözün anlattığı gibi, dünü anlamayan, bugünü görmek istemeyen, yarınları ise hiç düşünmeyen kadroların ülkeyi getirdiği ve götürmek istediği yer ortada. Aslında gönül yapmak, yürekleri yumuşatmak siyasal iktidarın yapması gerekenlerdir. Oysa yapılan daha çok akıl çelmek ve tabanı çantada keklik gibi görmektir. Keşke çantada o kadar da keklik olmasa…

Örneğin ataması yapılmayan öğretmen sayısı yarım milyona yaklaşmışken, kapatılan köy okulu sayısı 17 bine ulaşmışken, öğretmen ihtiyacı 109 bin olarak açıklanmışken, 20 bin öğretmen ataması yapılacaktır demek, durum vahim demek değil midir?

Yine örneğin çalışma süreleri uzun, sağlık ve güvenlik önlemleri yetersiz, sorunları pek çok olan 15 milyon işçinin ne parası, ne evi, ne de izni varsa ve çilesi görmezden geliniyorsa durum bayağı ciddi demek değil midir?
Siyasi irade cumhuriyetin tüm dikili ağaçlarını, limanlarını, fabrikalarını, arsalarını sırf AVM uğruna sata sata bitiremiyorsa durum ciddiden de öte vahimden öte demek değil midir?

Aslında bugün siyaset yazmayacaktım. Ama nedenler, sorunlar ve sorular ortada iken yazmamak, tartışmamak, ne sual eden, ne dert eden olmadıkça altını çizmemek, değinmemek bizim fıtrata aykırı olduğundan yazıyoruz işte!
Gelelim bir başka ilginç bilgiye! Bazı iddialar ve açıklamalar hiç hayal ürünü gibi görünmüyor. Örneğin CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan sordu, eski bakanlardan Yaşar Okuyan anlattı, Sözcü Gazetesi yazarı Necati Doğru yazdı. Yorumsuz olarak alıntı yapacağım. Yüksek yüksek tepelerden kimlerin oğlu, damadı, yeğeni askerlik için çürük raporu almış? Hangi muktedirlerin yakınları bu ayrıcalıktan yararlanmış? Afrin’de gencecik Mehmetçik ölüm kalım savaşı verirken bu rapordan kimlerin yararlandığı izaha muhtaç değil midir?
Yanıtını hepimizin bildiği sorularla içinizi kararttığımı biliyorum, hiçbir şey yokmuş ya da olmuyormuş gibi yola devam edenlerin beni olduğu kadar sizi de şaşırttığını biliyorum! Koşullar böyle iken, umut Kaf Dağının ardında bile değilken ve her şeye rağmen yüzünde gülücükler olanları görmenin şaşırmadan öte üzüntü verici olduğunu bildiğim gibi! Ama birileri çıkıp iç açan iki şey söylerse herkesin şaşıracağı da kesin. Yaza yaza ne değişiyor diyenlere yanıt babından madem buraya kadar sabrettiniz sıkın dişinizi bir başka edebi örnek daha vereceğim diyor ve sözü Mehmet Emin Yurdakul’a bırakıyorum?

“Bırak beni haykırayım/
Susarsam sen matem et/
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet/
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.”

Not: Şair olmasak da ülkemizin sanatsal tarihine 11 kitapla, binlerce makaleyle, sayısını unuttuğumuz konuşmayla katkı sunmuşluğumuz vardır övünmek gibi olsun! Hele de Atatürk’e, ilkelerine, cumhuriyete duyduğumuz borç yazıp konuşmakla bitmeyecek kadar derin, içten ve köklüdür…

v