Sert ve net gerçekler…

Adalet çoktan dibe vurmuş, her anlamda ciddi bir çöküş yaşanıyor, dış politika dersen günü birlik cevap yetiştirmeler ve posta koymalarla idare ediliyor, eğitim iflas etmiş, medya tüm netliğiyle ortada, betonlaşma hız kesmiyor, hesapsız kitapsız inşaatlar devam ediyor, doğa insan eliyle yapılanları topluma misliyle ödetiyor. Ama ülke şaha kalkmış…

Büyük çöküş sağlığı yerle bir ediyor, yoksulluk ve cehalet önemsenmiyor, çevre ve hava kirliliği gündeme bile gelmiyor, yanlış ve ucuz beslenme toplumu hasta ediyor. Ama ülke içte ve dışta bugüne dek işitilmedik, görülmedik bir biçimde bütün dünyanın parmakla gösterdiği bir ülke olmaya doğru hızla ilerliyor…

Satılacak devlet mallarından yapılacak ihalelere, yeni yatırımlardan yeni projelere, ihracat teşviklerinden kültürel kalkınmaya, bölgesel gelişmelerden faiz ve kur ayarlamalarına, dış borç bulmadan kırsal kalkınmaya, kentsel dönüşümden ekonomik sıçramaya her konuda karar verme yetkisi CB’da ise; bu durumda olup bitene bakanlar bakacak, vekiller seyirci kalacak demek değil midir?

Ha bu arada bunca yoğun işin arasında geçmediğimiz köprü, girmediğimiz tünel, yatmadığımız hastane, uçmadığımız havaalanı, kek yemediğimiz kıraathane, yerlerde yuvarlanmadığımız millet bahçesi için para ödüyorsak! O kadar kusur kadı kızında da olur deyip geçmek lazım…

Laf aramızda beni kesin olarak ikna eden müjdeli haberler var! Ne mi? Çin’den borç para bulduk ya! Tam gaz kütüphane kapatıp kıraathane açmaya, millet bahçesi sayısını artırmaya, Kanal İstanbul projesini hayata geçirmeye, tünelleri kaldığımız yerden kazmaya ve ithal ürünleri getirtmeye devam edebiliriz…

Bazı çokbilmiş ekran bülbülleri ABD ile yaşanan sorun için; Yok pazarlık gücüymüş, yok müzakere yeteneği imiş, yok diplomatik üslupmuş demeye getiriyorlar. Bunların modası geçeli çok oldu mirim! Trend(!) artık sorunların kördüğüm olana kadar ayaküstü laflarla geçiştirilmesini emrediyor!

Bu koşullarda kalkıp; ülkemizde günde 32, yılda 10 bin çocuk, 4 bin yetişkin kayboluyormuş deyip ortalığı bulandırmanın anlamı var mı? Yok! Yönetim bunu gündemine alıyor mu? Yok! O halde korkuya, paniğe, kuşkuya, endişeye, kaygıya, tedirginliğe gerek var mı? Yine yok! Her şeyi bilen, gören, okuyan, dizayn(!) edenler gerek görmüyorsa ortalık süt liman demektir, küçük birkaç derdin de dermanı fazlasıyla var demektir!

Yetkileri durmadan artan saray, bir yandan ABD’ye parmak sallarken, öte yandan 100’lük ve 400’lük projelerini açıklarken, beri yandan yardımları bizzat üstlenirken, diğer yandan hızlı bir şekilde geçiş döneminin politikalarını belirliyorken büyük müjdeyi vermez mi?

Nedir derseniz? Heyecandan dilim dolaşıyor ama şöyle; “Artık düşünce, fikir özgürlüğü kavgası olmayacak. Herkes fikir, düşünce özgürlüğünde inandığını rahatça konuşabilecek” diye açıklama yaptı CB.

Dünyanın gözü kulağı ülkemizin üzerinde iken en yüksek tepeden gelen bu açıklama beni ikna etti ve bana müjde gibi geldi! Kafamı bu açıklamaya taktım, yüreğim çın çın öttü, gözlerimi yaş bastı, o bitip tükenmek bilmeyen davaları düşündüm, mahkeme kapılarını düşündüm, ömrünün baharını kışa çevirdiğimiz düşünce suçlularını düşündüm. Sonra da Kurban Bayramına sayılı günler kala gelen bu müjdeli haber üzerine gözümden dizime inen yaşları sildim…