Zorlu dönemeçlerden geçerek dünyayı anlamak…

Para bastırmalı, pul çıkarmalı, mehter takımlı, DİB dualı, güllerle donatılmış makam araçlı, süvari birlikli, Fetih marşlı, 101 pare top atışlı, “abı hayat” ve akide şekeri ikramlı, mavi halılı, 16 bakan tanıtmalı, yerli- yabancı 10 bin kişi katılımlı (Osmanlı’dan mülhem “cülus töreni”) bitti. Yazılıp çizilenlere göre; dinamik Türkiye, güçlü liderin başkanlığında uçuşa hazırdır artık…

Yakın ülke temsilcilerinden, Balkan ülkeleri yöneticilerine, komşulardan kişisel dostluklara, kuvvetlerin tek elde, tek kişide, tek iradede toplandığı; “Bundan böyle bana başkan deyin!” açıklamalı şaşaalı tören bitti. Yetkililere göre; ülke kahir ekseriyetle yeni bir döneme başlıyormuş artık…

Öğretmenden muhtara, itfaiye erinden esnafa, maden işçisinden diş hekimlerine toplumun farklı kesimlerine hitap amacıyla, “itibarın tasarrufu olmaz” anlayışıyla son derece kapsamlı (batıdaki taç giyme törenlerini andıran- one man show! ) ülke tarihinin en önemli günü bitti. Birinci ağızdan söylenenlere göre şahlanışa az kalmış artık…

Bir yanda birleştirilen bakanlıklar, bir yanda bakan olduğunu havaalanında öğrenen bakanlar, bir yanda askerken bakan olarak görevlendirilenler, bir yanda “ters köşe yapılanlar”, bir yanda hesaplı kitaplı çıkışlarıyla koltuklarını koruyanlar!

Bir yanda hastane sahibiyken sağlık bakanı yapılanlar, diğer yanda okul sahibiyken eğitim bakanı olanlar, bir yanda marketler zinciri sahibiyken tarım bakanı olarak görevlendirilenler, diğer yanda tur şirketleri sahibiyken turizm bakanı yapılanlar. Özetle uzmanlık alanına göre bakan olanlar…

Bir yanda ülkeyi yasa boğan Çorlu’daki trenin devrilmesi sonucu hayatını kaybeden 24 can, 338 yaralı! Diğer yanda hattın yapılmayan bakım ihalesi, yol bekçiliği kadrosunun 5 yıl önce kaldırıldığı gerçeği. Bir yanda treni, makinisti, doğayı suçlama yarışı. Diğer yanda bir kez daha kamu yararının değil, insan yaşamının değil, kayırmacılığın öne çıkması. Ve İnşaat Mühendisleri Odası’nın; “Suçlu yağmur değil, yapanlar, yaptıranlar ve yapılanları denetlemeyenlerdir. Demiryollarında üst yapı değil, alt yapı önemlidir” şeklindeki açıklaması!

Ve her yanda bebeğiyle ölen, kardeşiyle yaşamını yitiren, oğluyla el ele yitip giden, düğünden dönen, ilk kez trene binen, varacakları durağa ulaşamadan, yollarını bekleyenlerle, sevdikleriyle kucaklaşamadan bu dünyadan ihmaller nedeniyle göçüp gidenler!

Bir yanda onulmaz acılarıyla, büyük hasretleriyle, bir ömür boyu akacak gözyaşlarıyla boynu bükük kalan aileler. Diğer yanda koca trenin parçalara bölünerek havaya uçmasını yağan yağmura bağlayanlar! Facianın büyüklüğüne aldırmadan ve milli yas ilan etmeden yayın yasağı getirenler!

Of ki ne of! Keşke dünya patikasız, engebesiz, yokuşsuz bir yolculuk olsaydı (ya da hayat mı demeliydim?) o zaman her şey çok daha kolay olur, insan çağı ve günü yakalayan detaylarla uğraşmaz daha doğrusu boğuşmazdı. Dünya ve yaşam güllük gülistanlık olurdu…

Bi yanda durmadan güneşin fethine çıkanlar, diğer yanda üzerine bi türlü güneş doğmayanlar. Bi yanda yükselen yeni değerler, bi yanda bi türlü eskimeyen ve her daim geçerli olan değerlerimiz. Bu yanda durmadan maskeyle dolaşan ve durmadan fatih ve fetih edebiyatı yaparak hep kazanan içi boş kahramanlar! Diğer yanda çocukluğumuzun ve gençlik yıllarımızın unutulmaz evrensel kahramanları…

Bir yanda yaşamın kader tepesine tırmananlar, diğer yanda yaşanan tahribatlar! Bir yanda unutmayı, ilgilenmemeyi, hatırlamamayı seçen mutlu azınlık! Diğer yanda sorumluluk deyip işin içine düşenler, işin içinde umutsuzca çıkış kapıları arayanlar!

Özetle; İnsan ne zaman rahatlar ya da rahata erer derseniz? Ona verecek yanıtım ne yazık ki yok. İnsanı sevmek, vatanı sevmek, börtü böceği sevmek, toprağı için üzülmek böyle bir şey! Aksi halde yaşadığın toprağın müziğini çalmaz, doğduğun ülkenin türküsünü söylemez, doyduğun ellerin deyişini yazmaz, insanının derdiyle dertlenmezsin…

Özetin özetine gelince; “Gökler ağlıyor dostlar, ben ağlamışım çok mu?” diyen Barış Manço misali; Bunca sorunun nasıl biriktiğine bakarken milyonlarca çift kısılmış gözün açık seçik, milyonlarca yüreğin sessiz sedasız süzülen gözyaşlarını nasıl açıklarız?