Baraj aldatmacalı seçim yasası değişikliği kime yarar?

Cumhur İttifakı, MHP’yi ve haliyle ittifakı kollayan, Millet İttifakı’nı ve birlikte hareket eden, AK Parti’den kopan DEVA ve GP’yi zora sokacağını umduğu...

Cumhur İttifakı, MHP’yi ve haliyle ittifakı kollayan, Millet İttifakı’nı ve birlikte hareket eden, AK Parti’den kopan DEVA ve GP’yi zora sokacağını umduğu seçim yasasındaki değişiklikleri yaptı da bakalım ne olacak? Değişiklik iktidara mı yarayacak yoksa bumerang olup iktidarı vurarak muhalefete mi yarayacak (CHP Anayasa Mahkemesi’ne götürdü yasayı; Cumhurbaşkanının seçim yasaklarına tabi olmaması, seçim kurullarının oluşumu vb. maddeler Erdoğan’ın atadığı üyelerle bile iptal edilse de özü itibariyle yasaya dokunulmasını beklememek gerekir)?

Hemen belirteyim; iktidar, barajı yüzde 7’ye düşürerek MHP’yi kolladı; MHP’nin geçeceğini düşündüğü bir baraj belirledi. Bu barajı koyarken hem MHP’nin yüzde 10’luk barajın altında kalacağı gerçeğini gördü hem de DEVA ve GP’nin yüzde 7’ye erişemeyeceğini öngördü. 2018 seçimlerindeki gibi ittifaka dahil olan partiler tek başına barajı geçemese de katıldıkları ittifak barajı geçmişse geçmiş sayılıyorlardı. Şimdi öyle değil artık. Ayrıca artık oylarda da durum değişti malum. Yoksa Erdoğan demokrasi havarisi değil anlayacağınız, o yüzden indirmedi barajı. Baraj konusuna aşağıda yeniden geleceğim.

Bu seçim yasası değişikliklerinin muhalefet dersini iyi çalıştığı takdirde bumerang olma olasılığı az değil. Birincisi, iktidarın hesabı 2018 seçim koşullarına göre. Yani iktidarın uğradığı erozyon, seçmeninin bir kısmının çekilmesini dikkate almayan simülasyonlara göre hazırlanmış. İkincisi, yaptırdıkları anketler yanıltıcı olabilir. Hatta bu seçimlerde normalde eksi artı iki yanılma payı olan anketlerin daha çok yanılacağını söyleyebilirim. 1991, 1999 ve 2002 seçimlerindeki gibi örneğin. 1989 yerel seçimlerinde anketler ne gösteriyordu, ne çıktı? Son Almanya genel seçimlerine bakalım; 2021 Eylül’ündeki genel seçim öncesi anketler SPD’yi yüzde 15 gösterirken bu parti seçimlerden yüzde 25 ile birinci parti çıktı ve Trafik Lambası Koalisyonu’nu kurdu Yeşiller ve Hür Demokratlar’la, başbakanlığı aldı. Demek istiyorum ki, MHP yüzde 7 barajının altında kalabilir; bu olasılık yabana atılacak bir olasılık değildir. Ya da MHP barajın üstünde kalırsa, bu AK Parti’den kaçıp MHP’ye gelen oylar sayesinde olabilir. Sonuçta oylar aynı ittifakta kalır ama AK Parti’nin oyu ve çıkaracağı vekil sayısı azalır.

Tabii bu bahis milletvekili seçimiyle ilgili. Cumhurbaşkanlığı seçimine bu bahiste girmiyorum. O ayrı bir yazı konusu. Hatta birkaç yazı konusu. O hamur çok su kaldırır daha çünkü.

Peki çok partili dönemde yapılan seçim yasası değişiklileri nasıl sonuç vermiş? İktidara yaramış mı yaramamış mı? Şöyle bir ufuk turu yapalım…

Önce şunu belirteyim; seçim yasaları büyük çoğunlukla iktidar ve muhalefetin meclisteki işbirliğiyle hazırlandı. 2018’de ve şimdi ise iktidar muhalefetle istişare etmeksizin değişikliğe gitti. Aslında bana kalırsa seçim yasası değişikliği için TBMM’de salt değil, nitelikli çoğunluk aranmalı; 2/3, en azından 3/5 çoğunluk aranarak, yani uzlaşmayla seçim yasası değiştirilebilmeli. O zaman istişare ve mutabakat mecburen olacak. Seçim yasası iktidarların işine geldiği gibi seçime gitmesinin oyuncağı olmaktan çıkacak.

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SEÇİM YASALARI; ÇOĞUNLUKTAN NİSPİ TEMSİLE

Evet… 1950 seçimleri öncesinde CHP-DP uzlaşmasıyla hazırlandı Seçim Yasası. Liste Usulü Çoğunluk sistemi geçerli olacak ve bir seçim çevresinde rakibinden bir oy fazla alan milletvekilliklerinin tamamını kazanmış olacaktı. CHP iddialıydı. Seçim Yasası’nın geçmesinin ardından teşekkür konuşmasını tek parti döneminin son CHP’li başbakanı Günaltay yaptı. Oysa CHP seçim sisteminin azizliğine uğradı! DP yüzde 52,7 ile 416 vekil çıkarırken CHP yüzde 39,4 ile sadece 69 vekil çıkarabildi! Aradaki 13 puan farka tezat şekilde vekil farkı çok büyüktü. Sonuçlar seçim yasasının CHP için tam bir bumerang olduğunu ortaya koyuyordu! Seçim nispi temsille yapılsa aradaki vekil farkı yüzde 13’e paralel olarak en fazla 75 olacak ve muhtemelen DP şımarıp gemi azıya almayacak, demokrasinin taşları yerine oturacak ve ülke bir askeri müdahaleye sürüklenmeyecekti.

1961 sonrasında 1950’deki seçim sistemine dönülmedi, zaten dönmek isteyen de olmadı. Nispi temsilin farklı versiyonları uygulandı. 1965’teki Milli Bakiye ise yüzde 52,9 oy alan ve ilk koalisyon dönemini kapatıp tek başına iktidara gelen AP’nin yanında 15 vekil çıkaran TİP’e yaradı. Bu sonuçlar, TİP’in yükselişi 1969 seçimlerinde AP’nin TİP’in önünü kesmek için harekete geçmesine ve CHP’nin de “Ortanın Solu” için düğmeye basmasına neden oldu.

12 Eylül askeri darbesi sonrasındaki 1983 ve 1987 seçimlerinde ANAP tek başına iktidara gelirken uygulanan sistem önce “çifte barajlı D’Hont”, sonra da iktidara yarayacağı öngörülerek “çifte barajlı D’Hont ile birlikte ilaveten kontenjan” oldu. “İstikrar” adına temsilde adaleti dışlayan bu sistem 1983-1991 arasında Özal’a başbakanlık yolunu açtı ama yasakları kaldıran referandum sonrasındaki 1991 seçimlerinde sistem ANAP’ı vurdu; DYP yüzde 27 ile 178 vekil çıkarırken yüzde 24 alan ANAP 115’te kaldı ve seçim sonuçları DYP-SHP koalisyonunu getirdi.

1950-2018 arasında yapılan 19 seçimde iktidarların yaptığı değişiklikle birbirinden farklı sekiz seçim sistemi uygulandı ve bunların çoğu iktidarlara yaramadı. Nedeni ise seçmenin iktidar değişikliğine karar verdiğinde mevcut iktidarın siyasi mühendislik çabalarının sonuç vermemesi.

AVRUPA’DA EN YÜKSEK BARAJ TÜRKİYE’DE

Yukarıda baraj bahsine döneceğimi belirtmiştim. Şimdi oraya gelebiliriz. “Demokrasi havarisi” pozları veren iktidar gerçekten demokrat olsa barajı MHP’ye ve DEVA-GP gibi kendisinden ayrılanların kurduğu muhalefet partilerine göre ayarlamaz ve yüzde 7’de tutmazdı. Avrupa’da en yüksek baraj yine Türkiye’de! Siyasi istikrar ve temsilde adalet arasındaki dengenin barajdaki optimal yüzdesi “sıfır”dır. Evet, sıfır. Toplumsal desteği olan, seçmende karşılığı olan her parti mecliste temsil edilsin. Bunun siyasi istikrara olumsuz değil, bilakis olumlu katkısı olur. Ayrıca geçmişte, 1999 ve 2002 seçimlerinde CHP, DSP, MHP, ANAP, DYP gibi seçmende ciddi karşılığı olan ve tek başına ya da koalisyonla hükümet kuran partilerin baraj altında kalarak meclis dışında kalması iyi mi olmuştur? (2002’de DYP ve MHP baraj altında kalmasaydı AK Parti iktidara mı gelebilecekti?)

Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi ve bu kuruluşun alt komisyonu olarak demokratik standartlar için çalışan Venedik Komisyonu, barajla ilgili olarak yaptığı çalışmalar sonucunda temsilde adalet açısından barajın yüzde 3-5 aralığında olmasını değerlendirmiştir.

Avrupa Konseyi üyesi devletlerde Türkiye’den başka yüzde 7 barajı yoktur. Rusya’da bile baraj yüzde 5’tir.

Avrupa’da İsveç, Finlandiya, İzlanda ve İrlanda yanında birçok devlette baraj uygulanmazken Hollanda’da yüzde 0,67. Baraj uygulanan diğer bazı örnek devletler ve oranları ise şöyle (Listede yer vermediğim ve baraj olan devletlerde de baraj yüzde 5 ve altındadır):

Yüzde 5: Almanya, Belçika, Macaristan, Polonya, Slovakya.

Yüzde 4: İtalya, İsveç, Norveç, Avusturya, Bulgaristan.

Yüzde 3: İspanya, Yunanistan, Romanya.

Yüzde 2: Danimarka.

Etiketler
Cumhur İttifakı Seçim