Enflasyon kontrolden çıktı

Mart ayı enflasyon verileri önümüze geldi… Önce direktörlüğünü yaptığım Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) verileri açıkladı. Aylık yüzde 11.93 ve yıllık 142.63...

Mart ayı enflasyon verileri önümüze geldi…

Önce direktörlüğünü yaptığım Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) verileri açıkladı. Aylık yüzde 11.93 ve yıllık 142.63 ile sanırım Cumhuriyet tarihinin tecrübe edilen en yüksek oranını yakaladık.

TÜİK de fiyat endeksleri ile enflasyon verilerini yine aynı saatlerde yayınladı.

Onlara göre Mart ayı enflasyonu yüzde 5.46, yıllık enflasyon oranı ise yüzde 61.14 olarak gerçekleşti.

Tüm bunlar enflasyonun gidişatı konusunda alarm vermeye başladı.

Öyle böyle değil… Artık aylık yüzde 5 ile 10 arasında bir yere yapışan, yıllık olarak da üç haneyi yakalayan enflasyon oranının adını artık koymamız gerekiyor.

YENİ NESİL HİPER-ENFLASYON

Enflasyonun kontrolden çıktığı ve günlük bazda bile neredeyse yüzde 1 puan artan fiyatların olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Yalın haliyle kontrolden çıkan ve üç haneleri de aşan bir enflasyon süreci hiper olarak tanımlanmasa da, diğer ekonomik değerleri göz önünde bulundurduğumuzda artık bunun adının hiper-enflasyon olarak konulabileceğini açıkça dile getirebiliriz.

Peki, nedir bu ekonomik değerler?

Birçoğunu inceleyebiliriz onların…

Cari açığın toplumsal yükü, durmadan azalan merkez bankası rezervleri ve önünü göremeyen yatırımcının sermaye birikimini en uygun alanlara yönlendirememesi bunların başında gelir.

Bu parasal ve arz yönlü yaklaşımlara karşılık gelen diğer bir faktör daha var ki, o yüzde 140’lara ulaşan enflasyon oranını artık hiper-enflasyon olarak tanımlamamıza neden olmaktadır…

Onun adı gelirsizliktir.

Enflasyonun toplumsal yükünün yanına bir de bu gelirsizliği yani düşük gelir ve işsizliğin ortaya çıkardığı diğer hane halkı maliyetlerini de analizimize koyduğumuzda, hayat pahalılığını tanımlayan bir yeni nesil hiper-enflasyonu görebiliriz

YÜZDE 11 BÜYÜMEYE SEVİNEMEDİK

Enflasyonun üretim gücüyle dizginlenebileceği fikri ekonomistler arasında kabul görmüş bir yaklaşımdır. Bu görüşe göre, ekonomik büyüme oranının yukarı yönlü hareketi işsizliği azaltırken ek istihdam yaratacak ve ürün fiyatlarında kararlı bir seviyeyi sağlayacaktır.

Ama bir dakika durun lütfen!

Şimdi Türkiye ekonomisi 2020 yılında pandeminin olumsuz etkilerine rağmen yüzde 2’ye yakın, 2021 yılında ise reel olarak da yüzde 11 büyümedi mi?

Büyüdü.

Hem küresel ekonomilere göre avantaj edinmemize hem de olağan dışı bir 2021 büyüme oranına sahip olmamıza rağmen, neden peki işsizlik oranı hala iki haneli, enflasyon oranı TÜİK verilerine göre bile %61 ve merkez bankası kasasında bir cent bile yok?

Neden hala ekonomimiz istihdam yaratamıyor?

Soruları daha da çoğaltabiliriz ama yanıtlar çok açık…

Söylenen büyüme doğru değil.

HEDEF DENEN ŞEYLER

Ekonomik teoride devletin kurumlarının öngörüleri ve belirttikleri hedefler ekonomiye yön veren önemli faktörler olarak değerlendirilir.

Örneğin paranın otoritesi olan merkez bankasının yılsonu enflasyon tahmin ve hedefi başta yatırımların maliyeti ile hane halkının tüketim ve tasarruf davranışları olmak üzere çok şeyi etkiler. Bu hedef örneğin beklenenden farklı olursa da o zaman ekonomide tüm dengeler şaşar.

Kurumsal yapının darmadağın olduğu ülkemizde, ekonomide nereye geldiğimizin yanıtı çok açık değil mi?

Etiketler
Enflasyon