Risk haline gelen bölgeler arası dengesizliğe neşter vuracak öneriler

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fethi Açıkel başkanlığında çalışmaları yürütülen, partinin önümüzdeki seçimde iktidara gelmesi halinde hayata geçireceği...

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fethi Açıkel başkanlığında çalışmaları yürütülen, partinin önümüzdeki seçimde iktidara gelmesi halinde hayata geçireceği programın ipuçları geçtiğimiz hafta kısmen basına yansıdı.

“MERKEZ TÜRKİYE” VE “KALKINMA KUŞAKLARI”

"Merkez Türkiye" ve "Kalkınma Kuşakları" bu bağlamda dikkat çekici öneriler. Tabiî olası bir CHP iktidarının tek başına olmayacağı, CHP'nin bir ittifakla iktidarın kapısını çalacağı ve iktidarı alacağı koşullarda da söz konusu iki öneri kanımca mutlaka göz önüne bulundurulmalı; gerek seçim vaatleri arasında yer almalı gerekse hükümet programına alınmalıdır.

Söz konusu iki öneriden heyecan duymamın nedeni şu: Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi, kanımca bölgeler arası dengesizlik. İşte Merkez Türkiye ve Kalkınma Kuşakları projeleri ile bölgesel eşitsizliklerin kırılması öngörülüyor ve meseleye şöyle yaklaşılıyor:

"Merkez Türkiye projesiyle beraber Anadolu yeniden üretim, ticaret ve lojistik merkezlerinden biri haline gelecektir. Büyükşehirlere ve özellikle Marmara Bölgesi'nde toplanmış nüfus ve milli gelir yeniden ülke sathına yayılacak; boşalan Anadolu üretim, dijital dönüşüm ve yeşil enerji merkezine dönüştürülecektir."

KÖY-KENT GİBİ DEĞERLİ BİR GİRİŞİM KADÜK KALDI

Aslında CHP'nin 2015 seçim bildirgesinden de (Yaşanacak Bir Türkiye) esinlenilerek hazırlandığı anlaşılan (Sayfa 167-168) bu projeler yaklaşık 20 yıllık Ak Parti iktidarında olduğu gibi “Köy Kent” (Ecevit ile özdeşleşen bu proje ilk olarak Ecevit’in bakan, İsmet İnönü’nün başbakan olduğu ilk koalisyon hükümetinin programında yer almıştır) gibi bütün iyi niyetlere ve kadük kalan girişimlere karşın öncesinde de derinleşen bölgeler arası dengesizliğe neşter vurabilir. Yeter ki bu projeler kısa, orta ve uzun erimli; disiplinli ve kararlı bir şekilde uygulamaya konulsun. Zaten hangi iktidar olursa olsun artık yol yakınken böylesi projeleri gündemine almazsa, bölgeler arası dengesizliğin üzerine gitmezse Türkiye içinden çıkılmaz sorunlarla baş başa kalacaktır.

Yaşanacak Bir Türkiye-2015 CHP Seçim Bildirgesi’ndeki “Bölgesel Gelişme” ana başlığı altındaki “Bölgesel Kalkınma” alt başlığı altındaki maddelerden üçü şöyleydi:

“-Kırsal alanlarda, eğitim ve sağlık başta olmak üzere temel kamu hizmetlerinin kalitesini kentlerle aynı seviyeye ulaştıracağız.

-Bölgeler arası ekonomik ve sosyal gelişmişlik farkını hızla azaltmak amacıyla başta GAP, DAP, DOKAP, ZBK, YHGP gibi uygulama aşamasında olan tüm bölgesel kalkınma projelerini hızla tamamlayacağız.

-Az gelişmiş bölgelerin finans kaynaklarına erişimini kolaylaştıracağız.”

Söz konusu bildirgedeki “Bölgeler Arası İşbirliğini Güçlendireceğiz” alt başlığı altındaki bazı maddeler de şöyle:

“-İl ve kent bazlı gelişim modeli yerine, bölgesel gelişme merkezlerini esas alan bir anlayışı benimseyeceğiz.

-Altyapı hizmetlerini ve yatırımlarını gelişim havzalarının merkezlerine yoğunlaştıracağız.

-Az gelişmiş bölgelerde sanayi envanterleri hazırlayacak, uygun sektörel özelliklerde bölgesel üretim ve gelişme kümeleri oluşturacağız.”

MARMARA’DA AŞIRI YOĞUNLAŞMA, DOĞU’DA VE PERİFERİSİNDE ISSIZLAŞMA

Türkiye’nin sanayi üretimi çok ağırlıklı olarak Marmara Havzasında... Ülke nüfusumuzun üçte birine yakını da bu havzada yaşıyor. Ayrıca gerek transit giriş çıkışlar gerekse üniversite nüfusu da içeren bölge bu yükü artık taşıyamaz halde. Bir iç deniz olan Marmara artık alarm veriyor.

Marmara'daki aşırı nüfus yoğunluğunun nedeni iş bulmak için ve daha iyi bir hayat için, daha iyi olanaklar, fırsatlar ve eğitim için başka bölgelerden gelenler. Bu tablo aynı zamanda özellikle Doğu Anadolu, İç Karadeniz, Orta Anadolu ve Güneydoğu'dan yoğun iç göçü işaret ediyor. Doğu ağırlıklı Issızlaşma çok dikkat çekicidir. Kars, Ardahan, Iğdır yanında Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Bayburt, Sivas vb. ıssızlaşmaktadır. Bu da ayrı bir risktir.

Ülke nüfusunun Marmara dışındaki büyük çoğunluğunun da İzmir ve Ege ile Antalya, Adana, Mersin ve Hatay'dan oluşan Akdeniz yanında büyük Orta Anadolu illeri Ankara, Kayseri, Konya ve Eskişehir'de toplanmış olduğunu belirtirsem özellikle Doğu Anadolu ve bitişiğindeki İç Karadeniz illerindeki ıssızlaşma tehlikesini daha iyi vurgulamış olacağım.

Kars, Ardahan, Bayburt, Gümüşhane merkez nüfusu 25 ve 50 binin altında. Erzincan 100 binin altında. Saydığım illerdeki ilçelerin çok büyük çoğunluğu ise nüfus olarak 2-3 binin altında (Birçok ilçenin nüfusu 2 binin altına inince belediyelikten düşmemesi için metropolden seçmen kaydırıldığını biliyoruz) ve genelde üretimden kopuk, büyük kentlerdeki nüfusun bir kısmının alternatif tatil muhiti halinde. Köyler ise içler acısı. Köylerin büyük çoğunluğunda üretim yok, kışın çoğunda baca tütmüyor, yazın tatil niyetine gelenlerle canlanıyor.

KANAL İSTANBUL, MESELEYİ DAHA DA İÇİNDEN ÇIKILMAZ HALE GETİRİR

Erdoğan'ın bütün bu tabloyu ve üstelik Montrö açısından sakıncaları dikkate almaksızın dayatmaya çalıştığı Kanal İstanbul projesi ise bölgeler arası dengesizliği daha da derinleştirecek bir adımdır. Bu proje hayata geçerse İstanbul'un özellikle Trakya kesiminde ve tabii genelinde nüfus daha da artacak, buna karşılık yukarıda vurguladığım ıssızlaşma tehdidi altındaki iller daha da ıssızlaşacaktır.

Marmara Havzası’ndaki aşırı birikme de Doğu Anadolu ve çevresindeki ıssızlaşma da Türkiye için çok yönlü riskler içermektedir. Nüfus hareketini batıdan doğuya kaydırmak için ise işe ekonomiden başlamak, mümkün olan, görece rantabl olan tüm yatırımları buna göre planlamak gerekiyor. Tabii bununla birlikte eğitim çağındaki çocuk ve gençler için de söz konusu yerlerde kaliteli orta ve yüksek öğretim kurumları oluşturmak; kültürü, sporu, sanatı da götürmek gerekiyor.

Atatürk dönemindeki Türkiye’de sanayinin ve tarımsal çiftliklerin nasıl ürün desenine göre dört bir yana dağıldığını hatırlayalım. Onların etrafında gelişen kent ve kazaları; buralarda kurulan okulları ve modernleşme adımı olarak atılan diğer adımları da... Fabrikalar çevresindeki okullar, spor kulüpleri ve Halkevleri'ni hatırlayalım...

BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDEMEZ

CHP, bu önerileri altılı ittifak masasına da getirip seçim programına aldırmalı ve seçmene yüksek sesle anlatılması için harekete geçmelidir. Böyle gelmiş böyle gidemez. Türkiye’nin bir kesimi aşırı yükle boğulma noktasına yaklaşırken bir kesimi de ıssızlaşma tehdidi altında kalamaz, göz göre göre bu stratejik riske giremez.

Türkiye’nin gereksinimi hep altını çizdiğim gibi "Kanal İstanbul" değil, ülkenin farklı bölgelerinde "Başka İstanbul".

Gelişmiş bir ülkeye, örneğin Almanya'nın kentlerine bakalım. En büyük kent Berlin'in nüfusu üç buçuk milyon civarında. Ancak Almanya'nın hemen her bölgesinde nüfusu 500 bin-bir buçuk milyon arasında kentler var. Bu dağılım tesadüfen değil. Bir planlamanın sonucu.

Sonuç olarak Türkiye de daha fazla gecikmeksizin bugünü gözden geçirip geleceğini planlamalı ve risklerini bertaraf etmelidir.

Prof. Dr. Açıkel'in koordinasyonundaki söz konusu iki proje bu açıdan bakıldığında çok yaşamsal ve kıymetlidir.