8 Mart’ı anmak, anlamak ve anlatmak…

Merkezine insanı, başına kadını, ortasına emekçi kadının çilesini, sonuna da yanıtını bulamadığım soruları koyduğum acılarla dolu kadın coğrafyasının hüzün...

Merkezine insanı, başına kadını, ortasına emekçi kadının çilesini, sonuna da yanıtını bulamadığım soruları koyduğum acılarla dolu kadın coğrafyasının hüzün atlasında dolaşırken tokat gibi çarpan öyküler dinledim. Yaşadıklarını sessiz sitemsiz dile getiren kadınları tanıdım. Yoksulluğun ağır bedelini ödeyen, mutfaktaki yangınla boğuşan, isyanı, öfkesi, hayalleri, görmezden gelinen, içindeki zırhı, dışındaki surları, yüzüne kapanan kapıları ne kadar zorlasa da açamayan kadınlar gördüm…

O nedenle!

Bu 8 Mart’ta; Hayatın pahalı, canın ucuz, kadın yaşamının ise sudan ucuz olduğu; ayda ortalama 30 kadının öldürüldüğü, yüzlerce kadının sevdikleri(!) tarafından dövüldüğü günümüzde; ülkemizde baskın olan erkek egemen iklimin, eril siyasetin nelere yol açtığını bir kez daha düşünelim istedim. “Baba nelere izin verir?” “Anne nelere daha çok karışır?” “Abi ne zaman karşı çıkar?” “Abla nerede itiraz eder?” “Eş niçin eleştirir? “Evlat niye kafa tutar?” “Dost niye yüzünü buruşturur? “Arkadaş neden arkadan konuşur?” gibi sorularla tutsak alınan kadınları gündeme getirelim dedim…

Bu 8 Mart’ta; “Kadınla erkek arasında ne zaman eşitlik olur biliyor musunuz? Yeteneksiz kadınlar da, yüksek mevkilere geldikleri zaman” diyen Fransa’nın ilk kadın başbakanı Edith Cresson’un bu çarpıcı sözünü bir kez daha kulağımıza küpe yapalım istedim. En hoyrat haliyle özellikle kız çocuklarına dayatılan sözel, psikolojik, fiziksel şiddetle baş etmeye çalışan; dini, siyasi, toplumsal, ailevi, geleneksel adetlerle, kurallarla mücadele eden; çalışma hayatından, okuldan, kamusal alandan uzaklaşmamak için direnen kadınları anımsayalım dedim…

Bu 8 Mart’ta; Ekonomik, kültürel, sosyal dayatmalara direnebileceğimizi, bunları dayanışmayla aşabileceğimizi, kadını Cumhuriyet Devrimi atılımlarının temeline oturtan Atatürk’ün bize sağladığı kazanımlarla sahip çıkmazsak, karanlık dehlizlerde kaybolup gideceğimizi, elimizden hoyratça çekilip alınan haklarımıza el sallayacağımızı bir kez daha hatırlayalım istedim…

Bu 8 Mart’ta; Saçını süpürge ederken saçlarından sürüklenen kadınların, çocuk gelinlerin, ürkek bakışlarla kuaför koltuğuna oturup, “Saçımı çok kısa kesin. Ele gelmemesi gerek!” diyen genç kadının iç acıtan sözlerini işitelim. Nüfusun yarısını oluşturan, tümünü doğuran, büyüten, eğiten, koruyan, kollayan kadınların, imza atmasını bilmeyen, ama dayak atmasını iyi bilenlerin elinde çarçur olan hayatlarına dokunmaya çalışalım istedim…

Bu 8 Mart’ta! Ülkesini düşünen, gerçekleştiremediği hayallerine- umutlarına yanan, gençleri için kaygılanan, kuşakların geleceği için hayıflanan, gece herkes uyuduğunda başını koyduğu yastık alev olup yanan, gerçeğin içindeki düşle, düşlerdeki gerçek arasında gidip gelen hemcinslerimizi düşünelim istedim…

Bu 8 Mart’ta; Şiddet gören, tecavüze uğrayan, taciz edilen, namus- töre- kıskançlık sarmalında sıkışan kadınların, erkeklerin insafına bırakılmayacak, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine sığmayacak kadar önemli olduğunu haykıralım. Özellikle de 59 günde 98 kadının öldürüldüğünü, 12 ay içinde 28 kadının camdan- balkondan düşerek(!) yaşamını yitirdiğini unutmayalım istedim…

Bu 8 Mart’ta; Her şeyin erkeklere ait ve onlara emanet edildiği ülkemizde, “Kadın eve! Erkek işe!” sözünün geçerli olduğu günümüzde, kaderini de, kederini de sessiz ve sitemsiz yaşayan, sonra da; bu dünyadan çekip giden, göçüp giden, kaçıp giden, kayıp giden, bıkıp giden, küsüp giden, özetle yaşamadan ve yaşlanmadan ölüp giden hemcinslerimizi hatırlayalım istedim…

Bu 8 Mart’ta; “Bursa’da karşılaştığım kadına mutlu musun?” Diye sorunca; “Bu soru bana o kadar uzak ki” yanıtını aldığımda; bir kez daha aşsız evin, işsiz kocanın, hayalleri ve geleceği ellerinden alınan mutsuz ve umutsuz çocukların baskı ve şiddet olup kadını vurduğunu aklımızdan hiç çıkarmayalım istedim…

Bu 8 Mart’ta; Saldıranların ve savunanların güç gösterisi olan Ukrayna- Rusya savaşının gölgesinde yaşam mücadelesi veren hemcinslerimizi düşünelim. “Elinde çekiç olan, herkesi çivi görürmüş!” sözünü esas alarak yola çıkanların; kadınları çivi görmediği bir ülke ve dünya hayali kuralım istedim…

Ve bu 8 Mart’ta; Saçını ağartırken sevdiklerinin yüzünü de ağartan, 15’inde evlenip, 35’inde nine olan, varlık(!) kuyruklarında yokluğun çilesini dolduran, sofrada karnı hep tok olan, yufka yürekli olduğu kadar aslan yürekli kadınları, bizim kadınlarımızı selamlayalım istedim…

Davet notu: 8 Mart 2022 Salı günü önce Kadıköy Belediyesi, sonra da Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Kültür Merkezi’nde kadınlara “bizi” anlatacağım. Yolu düşenleri bekliyorum…