Yorgun düşen ülkemiz…

6 milyon işsizi, 20 milyon yoksulu, 100 gram kıymaya hasret milyonlarıyla, elinden dereleri, koyları, ormanları, ağaçları, yeşili alınmış çıplak doğasıyla, bağırılmaktan artık duymakta zorlanan kulaklarıyla yorgun düşen bir millet ne yapar?

Pompalı tüfek cinayetleri, kurşun yağan kahvehaneler, kanlı biten borç kavgaları,
bedelli askerlik ve genel af için üç yetkili ağızdan çıkan üç farklı yorum, 16 yıldır yorgun düşürülen bir halk ne yapar?

Umutsuzluğun içinde umudunu yitirmeyen, karanlığın içinde aydınlığı görebilen, en zor koşul

larda bile özgüvenini koruyan, evrensel gerçeklere duyarlı olanlar bile “artık pilim bitti diyorsa” bu ülkenin insanları ne yapar?

Paha biçilmez bir geçmişe sahip olduğunu unutmayan, çağdaşlık, uygarlık, insanlık ortak paydasında buluşan, konuşma yetisi olmayanların (doğa, hayvan vb) sesi olan, şiddet mağduru kadın ve çocukların, güvencesiz işçilerin, tarumar edilen kentin, sansürlenen sanatın, zulüm görenlerin derdini dert edinenlerin bile artık umudu kalmamışsa bu halk ne yapar?

Üniversitesi bölünen gençler, alt üst edilen eğitim sistemiyle başı dertte olan öğrenciler, adrese teslim yapılan sınavlarda mağdur olan akademisyenler, umudunu, geleceğini yitiren işsizler ne yapar?

Kadınla erkeği farklı kodlarla tanımlayan, böylece kadını hayata bir sıfır yenik başlatan erkek egemen bakışın gölgesinde kalan, her iki genç kadından birinin eğitimden ve çalışma hayatından yoksun kalmasına yol açan iklimde hayatı evle sınırlı genç kadınlar ne yapar?

Yayın politikası insanları eğitmek değil eğlendirmek üzerine kurulu televizyonlarda; en verimli, en üretken, en dinamik çağında evlerinde oturarak “benim evim, benim gelinliğim, benim düğünüm, benim eşim, benim takılarım, benim mutfağım” gibi sıradan programlarla vakit geçiren ve tek eğlence ve eğitim araçları televizyon olan bu ülkenin kadınları ne yapar?

Şimdi intak sanatına başvuracağım! (İnsan dışındaki canlı ve cansızları konuşturma sanatı) Suyunu geri isteyen dereler, borçla yapılan ve hızla zarar eden trenler, köprüler, tüp geçitler, havaalanları, şehir hastaneleri, en büyük gazeteci hapishanesine dönen mapus damları kime ne desin ve ne yapsın?

HES projeleriyle ekolojik saldırı altında kalan ve yönetimin gündeminde ve umurunda olmayan Ilısu Barajı, Hasankeyf ve Sur ne yapsın?

16 yıldır ülkemizi yöneten anlayış seçim manifestosunu açıklayınca; daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok refah dedi. (Daha fazla hukuk, daha adil yargılama zaten var olduğu için değinmedi! ) Peki, şimdi sormayalım mı? Bugüne dek dilinizden düşürmediğiniz bu değerler yok muydu? Güç sizde, çoğunluk sizde, destek filoları elinizde olmasına rağmen bugüne kadar niye düşünüp yapmadınız? Seçimlere günler kala mı aklınıza geldi?

Emekliye bayram harçlığı, borçlara öteleme, öğrenciye af, yaşlıya ücret artışı iyi de! Bunlar neden daha önce yapılmadı? 2017’de yüzde 7.4 ve 2018’de yüzde 11’le büyüme şampiyonu olan bir ülkeden söz ederken keşke rekora koştuğumuz enflasyon konusuna da el ve göz atsaydınız. Sözü hatırlatma babından birkaç örnekle bağlayalım. Enflasyon Meksika’da yüzde 5.04, Hindistan’da yüzde 4.28. Eyyy batıdan İngiltere’de yüzde 2.50, Fransa’da 1.60, İspanya’da 1.10, İtalya’da 0. 80, Hollanda’da yüzde 1.00 imiş.
Bu ülkelerde seçim meçim yok gibi! Ne iyi…