Toplumsal zemindeki sarsıntı!

Tam bir yılı aşkın bir süredir salgının hayatımızda yarattığı olumsuzluklarla mücadele ediyoruz. Binlerce insanımızı kaybettik. Bir yanda yas ve hüzün dolu aileler var, diğer yanda aşını işini kaybeden, siftahsız kepenk indiren, ekmek teknesini yitirenler var. Her yanda özveriyle çalışırken yorulan yıpranan canından olan sağlık ordusu var…

Bir yanda acı ve şiddet ikliminden uzaklaşmak için şiirlere, öykülere, türkülere sığınanlar var, diğer yanda heyecanı kalmayan, beklentileri boşa çıkan, merakları giderilmeyen, hayalleri yerle bir olan gençlerimiz var…

Bir yanda nefessiz kalan piyasalar, soluğu kesilen esnaf, yanan mutfak, böbreğini satışa çıkaran anne, direnme gücü kalmayan işsizler ordusu. Diğer yanda artan mahkûm sayısını karşılamak için 188 bin 437 kapasiteli yeni ceza infaz kurumu ek binasının hizmete açıldığını başarı hikâyesi sayan ve en büyük yatırım olarak görenler var. (işin vahametini varın siz düşünün!)

Bir yanda enerjisiyle, azmiyle, cesaretiyle, memleket sevgisiyle, merhametiyle, birikimiyle, bildikleriyle toplumu aydınlatan kalemler var. Diğer yanda günü kurtaran, güçlünün yanında vaziyet alan, “bana değmeyen…” sözünü ezber eden kesim var…

Bir yanda bazen öne çıkan, bazen ötelediğimiz, bazen öncelediğimiz, bazen önemsediğimiz, bazen görmezden geldiğimiz ama asla ortadan kalkmayan sorunlarımız var. Diğer yanda halka hakaret edenlerin baş tacı edildiği, Halkalı çöplüğünde yiyecek arayanların görmezden gelindiği ülkemizin değişmeyen yazgısı var…

Bir yanda muhtaç aile sayısı bir yılda yüzde 102 artışla 6 milyon 630 bine yükselmişken, yoksul hane sayısı bir yılda ikiye katlanırken ekonomi şaha kalktı diye övünenler, diğer yanda tanıdığın yoksa iş de yok gerçeğiyle yıllardır İŞKUR kapılarında bekletilenler var…

Bir yanda yaşanan acıların ve sorunların görülmediği, kabul edilmediği bir düzen, diğer yanda doğalgaza zam üstüne zam yapılırken yoksullaşan halkın doğalgazını kapatarak battaniye sığındığı acı bir çözüm! Diğer yanda ülke borca batarken, üretici ve market arasındaki fark 5 katına ulaşırken, ekonomide güven sağlanmasının bir başka bahara kaldığı bir ülke var…

Bir yanda hınca hınç yapılan kongrelerde kimselere bulaşmayan yandaş ve candaş virüsün mekân ve toplantı seçme özelliği! Diğer yanda AVM’lerde kimselere ilişmeyen Covid 19’un kolay lokma saydığı ve hedef kitle olarak belirlediği 65 yaş ve üstünün bitip tükenmez çilesi var…

Bir yanda camilerde yan yana dip dibe duran kalabalığa bulaşmayan corona belasının sanat mekânlarında boy göstermesi! Diğer yanda toplu taşıma araçlarında tehlike saçmayarak uysal bir kelebeğe dönüşen virüsün, yürüyüşte, deniz kenarlarında canavar kesilmesi var... (bu çok kimlikli virüse ne söylenir ki?)

Bir yanda bunca yaşamsal sorun arasında vekillerin kendileri için özel bastırılan pul merakı! Diğer yanda oylamanın hiçe sayıldığı meclis ve TBMM başkanının; “Pişman ederim!” şeklindeki makamının hakkını veren, saran, sarmalayan ifadesi var…

Bir yanda hiçbir şeyden etkilenmeyen, hiç bir şeyini kaybetmeyen, hiçbir şey olmamış gibi yaşamını sürdüren ve her ortamda zenginleşenler! Diğer yanda yaptıklarının hesabını vermeyen, kendilerini dünyanın merkezi sanan, ülkenin birikmiş hiçbir sorununa çare aramayan ama kaderinde söz sahibi olmayı sürdürenler var. (ve onların belleğimizden hiç çıkmayan açıklamaları!)

Her yanda toplumsal (yönetimsel mi demeliydim?) dayatmaların sonucunda kadınlara dayatılan roller kadar yüklediği ve beklediği kabuller! Diğer yanda gençlerin yurtdışına gitme hayallerinin aslında beyin göçü değil, beynimizin göçü olduğu gerçeği karşısında MEB’den beklediğimiz yanıt var…

Bir yanda yönetimin bagajında, takım çantasında, sumeninin altında olanlar! Diğer yanda acaba muhalefetin kendi stratejisi var mı? Yoksa “başa gelen çekilir!” sözü hala yürürlükte mi gibi akla takılı kalan sorular var.

Bir yanda sırtını sağlam kayalara dayayanların ayaklarının altına aldıkları değerler ve o değerlere her yolla saldırılar! Diğer yanda CB’nın; “Başınıza damat kadar taş düşsün!” bedduası üzerine başına talih kuşu konanlar, adrese teslim ihale alanlar, payına yüce makamlar düşenler, önüne hazine arazisi serilenler var…

Özeti: Dündü, bugündü, dertti, tasaydı, aşıydı, gelecekti, yoldaydı, yoktu, zamdı, düzenlemeydi, borçtu, intihardı, cinayetti derken hem zaman geçiyor, hem biz göçüyoruz.

Özetin özeti: Halkın çektiklerinin yanında yazdıklarımızın yeri yok, gereği yok, anlamı yok, yararı yok biliyoruz. Ancak uçurum giderek büyüyor! Bu gerçekten yola çıkarak hele de sorumluluktan uzak taktik ve tercihleri görünce son sözü size bırakalım mı?