ABD Güney Amerika'yı kayıp mı ediyor?

Bundan yıllar önce bir Brezilyalı ile siyaset konuşma fırsatı bulmuştum. Ben ülkemizin içinde bulunduğu Netflix dizilerine taş çıkartacak olayları...

Bundan yıllar önce bir Brezilyalı ile siyaset konuşma fırsatı bulmuştum. Ben ülkemizin içinde bulunduğu Netflix dizilerine taş çıkartacak olayları anlatıyorken o da meşhur Bolsanaro’nun yükselişinden bahsetmişti.

“Tamam Bolsonaro kötü de, sol başa geçtiğinde de çalıp çırpmaktan başka bir şey yapmadı.”

Brezilya’da sol diyince akla gelen ilk isimden bahsedelim istiyorum. Yani geçtiğimiz hafta itibariyle Bolsonaro’nun tek rakibi olabilecek eski başkan Lula’dan.

Lula’nın hikayesi

Lula’yı biraz anlatmak lazım. Hayatını yoksullukla mücadele ederek geçirmiş bir siyasetçiydi Lula.1975’te sendika lideri oldu, diğer sendikacılarla birlikte 1980’de “İşçi Partisini” kurdu. 2002 yılında Brezilya Başkanı oldu. Sendika geçmişini unutmadı ve sol siyaseti her zaman önceledi. 8 yıl başta kaldığı sürede emperyalizmin Güney Amerika’daki etkisini kırmak için çok mücadele etti. “İstiyorlar ki sabah kalktığımızda hapşırmak için ABD’den, öksürmek için de AB’den izin isteyelim!” diyordu Lula. 8 yıl geçtikten sonra koltuğu yol arkadaşı Dilma Rousseff’e devretti. Lula ve Dilma’nın dönemlerinde Brezilya’nın en büyük ticari partneri Çin olmuştu. ABD ve AB ile ilişkileri giderek zayıflamıştı. Lula ve partisinin niyeti uluslararası ilişkilerini Güney yarım küre üzerine kurmaktı. Buna Afrika ve Asya da dahildi.

ABD Güney Amerika'yı kayıp mı ediyor? - Resim : 1

Luiz Inácio Lula da Silva

“Oto Yıkama Operasyonu”

2015’te iki lider hakkında da yolsuzluk iddiaları ortaya atıldı. İddiaya göre Lula 1.2 milyon dolarlık bir rüşvet alarak kendine bir ev almıştı. Dilma ise devlete bağlı bir enerji şirketi olan Petrobras üzerinden yapılan “şüpheli” anlaşmaların parçası olduğu iddia ediliyordu. “Oto yıkama operasyonu” olarak adlandırılan Brezilya tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonunda onlarca siyasetçi gözaltına alındı. Ancak Dilma’nın olayla alakası olduğu hiçbir zaman kanıtlanamadı. Bu tabii ki siyasetçiler için önemli değildi. Dilma ve İşçi Partisi 2014’te %51 ile ciddi bir güç kazanarak seçimden çıkmasına rağmen 2015’teki bu büyük operasyonlar sonucunda epey yıpratılmışlardı. Tepkilerin yerini karşıtların sokak eylemleri aldı. Büyük kalabalıklar Dilma’yı istifaya çağırdılar. Ve uzun yıllardır süren sol hükümet Dilma’nın görevden azledilmesi ile son buldu. Dilma’nın başkan yardımcısı Temer görevi bir süreliğine devralsa da sokaktaki “yolsuzluk karşıtı” eylemcilerin ateşini ayakta tutmayı başaran ve sağ popülizme yönlendiren Jair Bolsonaro 2016’da başkanlığa seçildi.

Netflix’te “Edge Of Democracy” isimli belgesel Lula’nın başına gelenleri ve Brezilya’daki yolsuzluk operasyonlarını detaylı bir şekilde anlatıyor. Meraklılarına öneririm.

ABD Güney Amerika'yı kayıp mı ediyor? - Resim : 2

Dilma Rousseff

Lula 2017’de yolsuzluk iddiaları üzerine hapse atıldı. 2 yıl yattıktan sonra 2019’da tahliye oldu. Bolsonaro’yu ise siz de biliyor olmalısınız. Aşırı sağcı popülist lider Trump da dahil olmak üzere bir çokları ona “Güney Amerika’nın Trump’ı” diyor. Ancak bana sorarsanız çok daha kötüsü. Yanında Lula’nınkinin toplu iğne kadar kalacağı boyutta yolsuzluklarla suçlanıyor. Azınlıklara LGBT’lere düşmanlığı ile biliniyor. Covid-19’u hiçbir şekilde ciddiye almadı ve ülkesinde 200.000 insanın ölümüne sebep oldu. Yani Brezilya 2016’dan beri iyi bir yolda gitmiyor.

Lula’nın davası bir çok şüphe ile doluydu. Onu ve Dilma’yı saf dışı bırakmak için ABD ile yakınlığı bilinen savcılar yoğun mesai harcamışlardı. Lula masum mu değil mi onu söyleyemem ancak işin sonunda benim konuştuğum Brezilyalı gibi sıradan vatandaşın gözünde “sol gelince çalar” algısını oluşturmayı başarmışlardı.

Biden’ın zor seçimi

Ben Biden ile Trump’ın dış politika olarak benzeşeceğini düşünenlerden değilim. Bunun emarelerini de uzun zamandır seyrediyoruz. Başta biz olmak üzere bir çok ülke ABD’nin aktif baskısını hissetmeye başladı. Ancak konu Güney Amerika olunca bütün ABD başkanları hemen hemen emperyalist müdahale konusunda hemfikir olabiliyorlar.

Geçtiğimiz günlerde Lula’nın yolsuzluk davaları düşürüldü ve tekrar seçime girmesinin yolu açıldı. 2018’de yapılan anketlerde de Bolsonaro’nun önünde görünüyordu.

İşte bu noktada Biden’ın arada kaldığını düşünüyorum. Bir tarafta ABD’nin bölgesel aparatı olmayı kendine yol edinen Bolsonaro var. ABD’nin Venezuela ve Bolivya ile olan gerginliklerinde “askeri müdahaleye hazır” mesajı vermekten çekinmeyen bir liderden bahsediyoruz. Ancak neticede Bolsonaro Trump’ın Güney Amerika versiyonu olarak görülüyor. Biden Trump ile ilgili herkesi ve herşeyi silmeye bu kadar hevesliyken Bolsonaro ile çalışmak istemesi abes gözüküyor.

Diğer tarafta ise onu yıkabilecek tek güç olan Lula var. Anti emperyalist olan ve Çin ile iyi ilişkiler yürüten Lula yani. Biden “otoriter yönetimlere karşı aklı selim muhalefetleri destekleyeceğiz” demişti. Tabii Çin ile karşılıklı yürüttüğü “soğuk savaş” devam ederken Güney Amerika’nın en büyük ülkesinin başına Çin’e daha yakın bir adayı gelmesi ABD’nin ne kadar işine gelir bilemiyorum.

Emperyalizmin kayıpları

Onca müdahaleye rağmen Venezuela’nın Maduro’su ayakta kalmayı başardı. Trump altında gerçekleşmesine rağmen bütün ABD tarafından kutlanan Bolivya darbesiyle indirilen sosyalist Evo Morales’in partisi 2020 seçimini rahat kazandı. Dün akşam ise darbecilerin başa koyduğu Jeanine Anez tutuklandı. Yeni başkan Luis Acre’nin altında Evo Morales’in ülkeye geri döneceği konuşuluyor.

Bütün bu gelişmelerin üstüne bir de Lula’nın küllerinden doğuşu eklendi. Acaba Biden Bolsonaro’dan kurtulmak için Lula’yı mı kullanacak? Yoksa ABD emperyalizminin yerinde artık yeller mi esiyor? Haftaya başka bir yazıda görüşmek dileğiyle, iyi hafta sonları efendim.