Kadın olmanın dayanılmaz ağırlığı (4)

Yazı dizim bugün bitiyor. Son bölümün bazı yerlerini “bold” karakterle ve *yıldızla* süsleyerek yazıyorum! Ayağı yere sağlam basan, özgüveni tam, kolay pes...

Yazı dizim bugün bitiyor. Son bölümün bazı yerlerini “bold” karakterle ve *yıldızla* süsleyerek yazıyorum!

Ayağı yere sağlam basan, özgüveni tam, kolay pes etmeyen kadınlar üzerinde; bazen hayat, bazen anne- baba, bazen yaşam, bazen koşullar, çoğu kez okullar dershane görevi görür. Bazen öğretmenler iz bırakır, rol model olur, bazen de insana ufuk açan, yol gösteren sanatsal, edebi, insani yolculuklar ona yön verir. Bu yola çıkanlar bir gün geriye dönüp baktıklarında kendi kendilerine; Tüm bunlar hamuruma farklı lezzetler katmış, kalıcı, derin, etkili izler bırakmış, bu emeğe ve zorlu yolculuğa değmiş derler. Bugün bu sayfa ve bu son bölüm onları ağırlayacak…

Her alanda ve her anlamda standart kalıpları yıkan kadınlar vardır! Politik, psikolojik, kültürel, sanatsal alanlarda eğitim veren, ders veren, konuşmalar yapan, aydınlatan kadınlardır onlar…

Özellikle son yıllarda sınırları daralan, kalıplar içinde sıkışan ama yerlerini bırakmaya asla niyetleri olmayan kadınlar vardır. Kolektif hafızaları olan, dayanışma ruhu taşıyan, elini sorunların üstüne cömertçe koyan kadınlardır onlar…

İnsanlar lepralı hastalardan korkup kaçarken onlara sarılmayı bilen, hastalığın kökünü kazımak adına ciddi adımlar atan örnek ve öncü bilim kadınlarımız vardır. Rahmetle andığımız ÇYDD genel başkanı Türkan Saylan gibi özel kadınlardır onlar…

Az bilip çok satan, destek ve torpille hak etmediği makamlara getirilen, kendilerine her dönemde yer bulan, yer verilen kadınlar vardır. Onları görünce; “O yıldızsa ben kuyruklu yıldızım” diyen ve işini hakkıyla yaptığı halde hakkını alamayan, liyakatin yerini sadakate bıraktığı günümüzde gittikçe sayıları artan kadınlardır onlar…

Gelelim gelen sorulara! Ancak önce benim de ilave sorularım olacak!

Kadınların hayatı önce baba, sonra koca, sonra toplum otoritesiyle mi şekillenecek? İlk şart olarak onlara öncelikle iyi bir eş, sonra da iyi bir anne olma fikri mi belletilip aşılanacak? Ağızdan çıkan her şeyin tarafımızdan onaylanması mı beklenecek? Kadınların kendilerini korumaları ve bir başkası tarafından kollanmaları fikri ne zamana kadar kafalara sokulacak? Korkuları, cesaretleri, hevesleri, hayalleri, hayal kırklıkları, niyetleri, çabaları, başarıları, becerileri daha ne kadar görmezden gelinecek? Geleneklerin ve göreneklerin muhafazakâr baskısı ne zaman aşılacak? Bunlar benim ilavelerim…

Şimdi en çok sorulan sorulardan başlayalım! “Ne yapabiliriz?” “İşimiz niye zor?” Bu sorulara net ve sert yanıtlarım var. Kıyıda köşede sessiz sakin oturun diyenleri dikkate alırsak, geri adım atarsak işimiz zorlaşır bir. Sesimiz gür çıkacak ayağımız yere sağlam basacak iki. Sabır ve umut bizi terk etmeyecek üç. Kömür gibi kara gözlerimizi iyice açıp bakarken gözü kara olmayı elden bırakmayacağız dört. Anlaştık mı?

Hani adı kadın, anne, bacı baağyan, kız, abla, kardeş, gelin, görümce, baldız, hala, teyze, ömür törpüsü, kaşık düşmanı olan! Korkan, korkutulan, tacize uğrayan, dövülen, yakılan, konuşması, gülmesi ayıplanan kadınlarız ya!

Toplumdaki öfke gözle görülür derecede artmış, depresyon, şiddete başvurma başta olmak üzere suç oranları tavan yapmış ya!

Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor, kabuk bağlamıyor bazı yaraların izleri hayat boyu sürüyor ya!

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı; “Ülkemizde 3 bin 500 kapasiteli 145 kadın sığınma evi var. Ancak şiddet gören kadın sayısı sığınma evlerine sığamayacak kadar çok olunca, yeni önlemler almak gerekecek!” diye açıklama yapıyor ya!

Bu durumda yıllara dayalı çalışmalarımın açtığı yolun şifrelerini vermem gerekir…

*Unutmayalım! Bize yol gösterilebilir, ama yalnız yürümek zorundayız. Erkekler biz önde olalım, siz gölgede kalın diyorlarsa, gölgeden uzaklaşmak zorundayız. Üzmek için değil ama üzülmemek adına, sözümüzü sakınmadan, sesimizi gerektiğinde yükselterek, eşit ülkenin eşit yurttaşları olarak gölgede ve arkada kalmaya evet demeyelim. Ayrıca gül ağacı değiliz ki her gelene eğilelim. Ama gül getirsinler sevinelim!

*Unutmayalım! Bazen ayakları yerden kesmek gerekir ki hayaller hayata geçsin. Bazıları dert edinmese de bazı şeyleri dert edinmek gerekir ki çözüm yolları daha çabuk bulunsun. Bazen ön yargılara kafa tutmak gerekir ki alışılmış, alıştırılmış kalıplar daha kolay yerle bir olsun.

*Unutmayalım! Eski şarkılara içi çektiğimiz doğrudur, bunun adının iç yolculuk ve özlem olduğu doğrudur. Güven vermek için güvenilir olmak şarttır. Hele de ekonomik sıkıntı, politik çalkantı, istikrar arayışı, işsizlik, belirsizlik gibi ortamlarda çocuklarımıza umut olmak adına, biz annelere umutsuzluk yakışmaz.

*Unutmayalım! Evet, baba güvendir kızar, sinirlenir, yokluğunda daha çok anlaşılır. Evet, ana koruyup kollayandır, arka çıkıp toparlayandır. Ama bir de onların yetiştikleri zamanın koşullarını yansıtan bir türlü kıramadıkları kabukları ve aşamadıkları kalıpları vardır. Buna bir de çevresel ön yargıları, korkuları, mahalle ve toplum baskısını katın! O esasla yetiştirilen kızları ve yaşam boyu bu kalıplardan kurtulamayan kadınları düşünün!

Sırada beklentilerimizi içeren sorular var…

Barış, güven, katılım, adalete erişim gibi ölçütler esas alınarak 167 ülke arasında kadınların en rahat edeceği ülkeler sıralamasında ülkemiz 114.sırada yer alırken, en rahat yaşanabilir ilk 10 ülke; Norveç, İsviçre, Finlandiya, Danimarka, İzlanda, Avusturya, İngiltere, Lüksemburg, İsveç, Hollanda diye sıralanıyorsa! Biz kalkıp o ülkelerdeki hemcinslerimize özenmeyelim mi?

En zor yaşanacak ülkeler sıralamasında yer alan; Yemen, Afganistan, Suriye, Pakistan, Sudan, Irak, Mali, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde yaşayan hemcinslerimiz adına ve onlar için üzülmeyelim mi?

Yazlık yerleşim birimlerinde, sahil kentlerinde, pazarlarda kolye dizerek, resim yaparak, oya işleyerek, kurabiye satarak evine ekmek götürmeye çalışan hemcinslerimizi alkışlamayalım mı? Dayanışma adına o tezgâhlara yönelen, çeşitli yerlerden gelerek, merak ederek, dalıp giderek, sorarak, öğrenerek, “çorbada benim de tuzum olsun” diyerek ihtiyacı olmadığı halde alışveriş eden kadınlara helal olsun demeyelim mi?

Freni boşalan ve raydan çıkan ekonomi ve önüne geleni devirip dökerek ilerleyen zamlar karşısında; boş bulduğu çimlere yayılarak, atölye çalışmalarına katılarak elde ettiği eğitimle boyadığı küçük objeleri, bavulla taşıdığı paketleri dikkatle açarak satış yapmaya çalışan özverili kadınların varlığıyla ve yaptıklarıyla gururlanmayalım mı?

Son yılların trendi olan kadına şiddetin geldiği yeri, erkeklerin kadınları dövüp öldürmeyi kişisel zevk ve hobi olarak gördüğünü, her gün yeni yöntemler geliştirerek kadınları hayattan ve sevdiklerinden kopardıklarını görünce! Bu gerçekleri görmezden gelerek yok mu sayalım?

Kadın hakları konusunda yerimizde sayma nedenlerinin başında gelen mağdur kadın yerine zalim failleri temize çıkarma çabalarını, yargının iyi hal indirimlerini, adli kontrol şartıyla evlerine gönderilen erkeklerin yarım bıraktıkları işi tamamlamaları halinde suçu kime yıkalım?

Öznel değerlendirme notu: Bu diziyi yazarken bazen eleştirilerim, bazen örneklerim, bazen önerilerim oldu. Bunu niye yaptım, ya da neden bu yolu izledim? Buna yanıtı ve kararı verecek olan sizlersiniz. Bazıları bana “yok artık” diyebilir, ben de önyargılı olmayın diyebilirim. Gelen çokça soruya, eleştirilere, övgülere, değerlendirmelere tek tek yer veremeyebilirim. Ama şunu söylemeden noktayı koyamam! Hoşuma gitmese de, içim acıyarak da olsa yazıp paylaştıklarım azalarak değil, artarak yaşandı ve yaşanıyor…

İtiraf notu: Ben kadına yönelik çalışmalarım sırasında gördüm ki; bilinçli, yürekli, kararlı, dikkatli, ölçülü, konusuna hâkim, dünyaya açık, güzel, etkili konuşan hitabeti güçlü, iyi yetişmiş, ikna gücü yüksek olan kadınların toplumda pek karşılığı yok o halde onları bulup çıkarmak bize düşmez mi?

Öneri paketi notu: Hemcinslerime ve öğrencilerime; “okuyun öğrenin bilgilenin, tartışın, sorgulayın, konuşun, eğilmeyin, haklarınızı savunun ve susmayın” derken haksız mıyım? “Suyun üstünde kalmak istiyorsanız bazen çocukluğunuza sığının, sık sık korkularınızdan arının, her zaman dertlerinizle baş etmeyi öğrenin, asla yetinmeyin, yeni uğraşlar, ilgi alanları bulun ve onlara odaklanın” derken haksız mıyım? Ben öyle yaptım. Çünkü erkekler hayal üretmekte çekingendir. Her başarılı erkeğin arkasında, ondan daha başarılı bir kadın vardır. Sorunları göremeyen, tanımayan, anlamayan, anlamamakta direnen oldukça kadınlar mücadele edecek solukta ve güçtedir. Soluğumuzun kesilmesine izin verecek miyiz? Vermeyeceğiz.

Hayatımızdan yıllar çalan yanlış tercihlerin ağır bedelini öderken, kendi nam ve hesabımıza, kendi aklımız ve çabamızla çıkış yolları ararken; “ferman padişahta ise derman bizdedir” deyip yola devam edecek miyiz? Edeceğiz…

Bitirme notu: Mao Zedung; “Göğün yarısı kadınların omuzlarındadır!” derken bence cimri davranmış! Gülümseyeceğinizi(!) biliyorum ama bazen göğün tümü kadınların omuzlarındadır. Kadın olmanın dayanılmaz ağırlığı başlığı altında ben diyeceğimi 4 bölüme sıkıştırmaya çalışarak bitirdim. Yorum sizin…