Buraya noktalı virgül koyalım…

Kültürel ve toplumsal çöl fırtınasını derinden hissettiğimiz bugünlerde tutunacak pek fazla dal yok ama her zaman olduğu gibi masamda yazılmayı bekleyen onlarca başlık ve konu var! Ben klavyeye o bana bakıp duruyoruz. Yazılarımı haftada üç güne indirmekle hata mı yaptım diye bilgisayarla aramızda konuşuyoruz!

İyisi mi yazıya şaşırtan ve imrendiren bir haberle başlamalı! Rusya’da yaşanan AVM yangınında 41’i çocuk, 64 kişinin ölümü üzerine olayın yaşandığı ilin valisi; “Bu yükle görev yapamam” diyerek istifa etmiş. Siyaseten mi, insanlık mı, vicdan yükü mü neyse ne? Adam İSTİFA etmiş…

CB tam 5 bin 500 gündür başımızda imiş. Saate vurulursa 131 bin 900 saat ediyormuş. Bu sürenin kaç bin saatinin mikrofon ve kamera karşısında geçtiğini RTÜK hesaplarsa dünya lideri olarak dünya rekorunu kırar mıyız? Merak edilesi bir durumdur yani…

Bu matematiksel girişten sonra gelelim bugünkü muhteşem yazıyı kaleme alma nedenime! (Bu arada bu konuya ilişkin anısı, eleştirisi ve övgüsü olanlar yazının sonuna saklasın lütfen!)

Sazlı sözlü, şarkılı türkülü, yenilip içilmeli, konaklamalı ve uzaktan kumandalı, dev korolu, muhteşem performanslı moral gezisinden döndük! Hemen Almanya’nın ve Japonya’nın artık vazgeçtiği ama bizim sıkı sıkı yapıştığımız ve Rusya’ya havale ettiğimiz 20 milyar dolarlık santralin düğmesine bastık! )Bu arada yapılacak olan 4 reaktör bizim enerji ihtiyacımızın ancak yüzde 10’nu karşılayacak ve ilk ünite 2023 yılında devreye girecekmiş.)

Bilimin, felsefenin, teknolojinin, mimarinin, tarımın, eğitimin, edebiyatın devlet katında az üretilip hiç tüketilmediği ülkemizde ne mutlu bize ki artık nükleer santralimiz olacak! 4.5 milyar doları bulan ilaç ithalatımızla, 875 milyon doları yaklaşan ilaç ihracatımızla övünmeyi sürdüreceğiz. Başarısızlıkları başarı olarak göstermeye, gereksiz de olsa yapılan her şeyin çok önemli olduğunun altını çizmeye ve bunun ayrı bir meziyet olduğun idrak etmeye devam edeceğiz…
Ülkemizde pek çok konuda hayli uç noktaya gidilmiş mi? Evet hayli uç noktaya gidilmiş. Yoksul muyuz? Yoksuluz. Alaca karanlıkta mıyız? Alacakaranlıktayız. Hoyratlık daha da alıp başını gidecek mi? Kuşkusuz! Sonrası derseniz? Sonrası çorap söküğüdür!

Evet, bazıları için hiçbir anlam ifade etmez bazı şeyler. Duymadıklarından mı, İşitmediklerinden mi, görmediklerinden mi, tanık olmadıklarından mı, işlerine gelmediği için mi? Bilinmez bilemeyiz! Ancak bu eğilimi, bu kararlılığı, bu düşünceyi taşıyorlarsa bunu bazıların dile getirmesi, yargılaması, sorgulaması gerekir…

Yeri mi sırası mı bilmiyorum! Gözden kaçırmış olabilirsiniz diye anımsatayım istedim. İlk duyduğumdan beri beni çok etkileyen bir ünlü bir ressama ait yanıtın can alıcı bölümlerini aynen aktarıyorum. İspanya iç savaşı sırasında Picasso ünlü tablosu Guernica’yı yapar. Resimde ne yanan ateşleri, ne akan kanı, ne doğanın yeşilini- mavisini, ne de günlük giysilerin alacasını gösterir. O yağlıboya resme siyah beyaz hâkimdir ve savaşın karanlığı anlatılmaktadır, bu nedenle tablo siyah- beyazdır. Bu tablo sanat tarihinin geçmiş en büyük savaş karşıtı tablosudur. Picasso, bu yapıtında gelmiş geçmiş savaşların vahşeti ve çıkacak olan savaşların insanlığa yaşatacağı acıları anlatır.

Katıldığı bir sergide bir Alman General Picasso’ya sorar: “Bu tabloyu siz mi
yaptınız?”

Picasso cevap verir: “Hayır, siz yaptınız!”
Not: Yorumsuz…