Onların ahlakı ve bizim ahlakımız

Malum şahıslardan biri (“Hangi biri hangi biri” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü biliyorum ki sayıları bir elin parmaklarından ibaret değil!) yalan üstüne...

Malum şahıslardan biri (“Hangi biri hangi biri” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü biliyorum ki sayıları bir elin parmaklarından ibaret değil!) yalan üstüne yalan söylüyor! Bir gün önce söylediğini ertesi gün unutup tam tersini yumurtluyor!

Beş vakit namaz kılmayı zerre sektirmeyen başka biri, alavere dalavereyle başkalarının paralarına, malına mülküne el koyuyor ve yüzü bile kızarmadan, “Çocuklarıma haram lokma yedirmedim” diyor.

Başka birisi, onca hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, vb. ile edinilmiş serveti “günah işleme özgürlüğü” olarak savunuyor.

Bunları gören ve bilen birileri soruyor: Müslümanlara göre yalan söylemek günah değil mi? Yolsuzluk, soysuzluk, hırsızlık yapmak, çalmak çırpmak, rüşvet almak, vb günah değil mi?

Ben düşünüyorum: Eğer Müslümanlara (ya da herhangi bir dine) göre yalan söylemek günah olsa, Müslümanlar yalan söyler mi? Ya da durmadan yalan söyleyen, söyledikleri yalanlar arşa erişen birilerinin peşinde koşar mı? Çalmak, çırpmak dâhil, hak etmediği, alnının teriyle kazanmadığı bir kuruşu bile kendi hanesine geçirir mi?

El cevap: Yalan söylemek günah değildir! Keza diğerleri de... Çünkü yalan başta olmak üzere bunların hepsi birer yöntemdir! Hatta değeri ne olursa olsun ahlâki bir eylemdir!

Ancak böylelerinin ve bunların peşinde vecd içinde secde edenlerin ahlâkı ile bizim ahlâkımız aynı değildir ve hem ahlâki hem de etik değerler anlamında aramızda uçurumlar vardır!

Örneğin; onlar, eğer kendilerindense cinsel tacizcileri, tecavüzcüleri, hırsızları, yolsuzluk yapanları, katilleri, uyuşturucu satıcılarını, organize bir biçimde ülkeyi soyup soğana çevirenleri korur. Hatta birlikte çalışırlar. Bu gibilere sıfat, statü, makam bahşeder, onurlandırırlar. Yargılanıp cezası kesinleşmiş, kaçak mafya babalarının ayağına en yakın temsilcilerini gönderirler.

Kendilerine sıfat, statü, makam bahşedilenler ise yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, yalan, talan, soygun ve savaş düzenine halel gelmesin diye, önlerine konulan tabak artıklarını yitirmemek için, bunların kapılarında sadık bir çoban köpeği misali nöbet tutar. “İnsan olmak, insan onuru nerede kaldı?” diye sormayın! İnsanın insanı sömürüsüne dayanan, adaletsizlik ve zulümle kaim, dünyanın her metrekaresinde yer altı ve yerüstü kaynaklarını talan eden kapitalist sömürü düzeni, varlığını nasıl sürdürüyor sanıyorsunuz ki…

Bizlerse böylesi yalan, talan, yolsuzluk ve soygun düzenlerine de bunların efendilerine ve kapısında nöbet tutan çemişlerine ve destekçilerine de prim vermeyiz. Onların kapılarında lütuf ve ulufe dilenmeyiz. Keza dünya genelinde adaletsizlik, zulüm ve savaşla kaim kapitalist sömürü düzeninin efendilerinden ve onların her soydan, her boydan ve her dinden temsilcilerinden adalet ve barış da talep etmeyiz. Çünkü biliriz ki toplumsal ve uluslararası düzeyde savaşın sürekli olduğu bir dünyada barış da adalet de bir yanılsamadan, bir aldatmacadan ibarettir.

Onlar, kendileri dâhil her insanı ve değerini, öncelikle kendileri dışındaki bir varlıkla ilişkisi temelinde değerlendirirler. Sonra başta kendileri olmak üzere, karşılarındaki insanı sıfatı, statüsü, makamıyla değer biçer. Bizse kendimiz de dâhil olmak üzere, her insanı ilinekten öte bir değeri olmayan sıfatı, statüsü, makamı ve onların itibar kaynağı olarak gördükleri servetiyle, parasıyla malı ve mülküyle değerlendirmeyiz. İnsanın değerini, onun dışındaki bir varlıkla ilişkisinden başlatmayız. Aksine biz insanı değeri ve değerleriyle bir bütün olarak kabul eder ve ona göre değerlendiririz. Biliriz ki her insanın değeri ve değerleri vardır.

Bundan dolayıdır ki biz onlardan değiliz ve asla olmayacağız da... Çünkü insan olmak ve insan kalabilmek hiçbir dinin, hiçbir mezhebin ve tarikatın sınırlarına sığmaz! Bunların hepsi dar gelir insan olana ve insan kalabilene...

Gerisi laf-ı güzaftır!

* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com