Bizi icatlara yönelten ne çok sorunumuz var!

Gelinen nokta mı? Ya da getirdikleri yer mi? Şöyle izah etmeye çalışalım. Et unutulmuş, sebze taneyle, meyve gramla, simit yarım satılıyor. Koşullar insanları...

Gelinen nokta mı? Ya da getirdikleri yer mi? Şöyle izah etmeye çalışalım. Et unutulmuş, sebze taneyle, meyve gramla, simit yarım satılıyor. Koşullar insanları daha yaratıcı mı yapıyor ne? Ya da yeni icatlara mı sürüklüyor nedir? Boş cüzdan, boş tencere, boş buzdolabı, boş file, boş mide, boş mutfak, boş baklava, boş tost, boş dürüm, boş gözlemeden sonra, üniversite sınavlarında baraj kaldırılarak hedeflenen bomboş gençlik…

Gelelim sorulara!

Yüce makamlara büyük sözler vererek gelenler, nerede olduğunun, nasıl orada olduğunun ayırımda olmayanlar, oturdukları koltukların önemini, yüceliğini, görkemini, ağırlığını, saygınlığını hatırlayarak acep siyasette, mecliste, sahada, medyada, günlük hayatta, halkın arasında sakin, huzurlu, hakaret içermeyen, parmak sallanmayan bir iletişim diliyle konuşacaklar mı bir? Bizim kuşak bunu görecek mi iki? Bu konuyu çok merak ettiğimi hassaten vurgulamalıyım üç...

Çok anlamlı bir dayanışma örneği olarak dünya çapında ödüller alan askıda fatura uygulamasından sonra esnafın ve işyeri sahiplerinin ödedikleri kiradan çok daha fazla gelen faturaları camlara asarak deşifre etmesinin yönetime ne ifade ettiğini sormadan geçemeyiz dört...

Tabandan destek alarak, geçmişte aynı yolu yürüyenlere benzemeye çalışarak, onların yaptıklarına özenerek, güvenerek bugünlere gelenlerin, halkın büyük çoğunluğunun yaşadığı ekonomik sıkıntılar için kısa vadede çözüm getirecek önerileri var mı, varsa nedir beş…

Televizyonlarda yayınlanan yarışma programlarında en sıradan ve basit sorularda bile zorlanan, joker hakkını kullanan, güvendiği birilerine ya da stüdyoda bulunanlara soran gençleri görünce MEB daha kaç üniversite açmayı düşünüyor altı…

Bazı açıklamaları anlamasak da! Bazı soruları soramasak da! Bazı sorulara tatmin edici yanıtlar alamasak da! “Avrupa bizi kıskanıyor!” havasına girip bulutlarda gezinsek de! Bu altı sorudan sonra bir soru daha!

Her işten haberi- bilgisi olanları, her işe katkısı olanları, her işin yol açıcısı- saklayıp örtücüsü olanları, her işten nasiplenenleri gördükçe! Açlık sınırının altında kalanları, ısınamayan, beslenemeyen, aldığı maaşla aşırı kıtlığa mahkûm olanları, elektrik, doğalgaz, Pazar, market zamlarıyla bunalanları gördükçe! Alışmayalım, susmayalım, şaşıralım, direnelim ve kabullenmeyelim çağrısına kulak verilecek mi yedi…

Hele de simgesi ampul, adı AK olan parti döneminde geceler uzun ve karanlıksa! Umursayan az, yok sayan çoksa! Kâr etmek, karanlık ve kararlılık at başı yürütülürken, sefalet ve sefahat arasındaki makas gittikçe açılıyorsa!

Hekiminden kuryesine, çiftçisinden eğitimcisine ortak söylem; “Emeğimizin karşılığını alamıyoruz.” “Umutsuzluğa sürükleniyoruz. Bizi oyalamayın hakkımızı verin.” “Ayakta kalma mücadelesi veriyoruz.” “Hakkımız olanı istiyoruz.” Şeklindeki açıklamalar gündemden düşmüyorsa!

Yazımı bitirmeden eklemesem eksik kalacak kaygısıyla son bir söz söylemek, daha doğrusu son bir soru sormak daha düşüyor bana! O da şu; Ayda ortalama 100 doktorun ülkeyi terk ettiği, 10 binden fazla esnafın kepenk kapattığı, zamlar nedeniyle üretimden kaçanların arttığı, tarladaki yangının sürdüğü, ekonomik krizin emekçileri yoksullaştırıp, yuvaları yıkıp, hastalıkları tetikleyip, umudu azalttığı ülkemizde durum vahim midir? Vahimden öte midir? Nokta…