Kapitalsiz kapitalistler kimlerdir?

“Derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar” misali yaşamayan herkes tarafından biliniyor olsa gerek: Kendi içlerindeki çelişkilere, savaşa dek varan çıkar...

“Derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar” misali yaşamayan herkes tarafından biliniyor olsa gerek: Kendi içlerindeki çelişkilere, savaşa dek varan çıkar ve egemenlik çekişmelerine, çatışmalarına, hegemonya mücadelelerine rağmen; hiyerarşik yapılanması, uluslararası, hatta yıllar geçtikçe transnasyonel (uluslarüstü-ulusötesi) bir niteliğe bürünen siyasi, askeri, ekonomik, vb örgütlenmeleri, kurum ve kuruluşlarıyla kapitalizmin ve onun egemen sınıfı burjuvazinin, yani her dinden, her soydan ve her boydan kapitalistin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz.

Ortaya çıktığı günden beri, kapitalizm, ister tek tek ülkeler bazında olsun, isterse dünyanın genelinde olsun, “evrensel bir çözücü”dür. Eşitsiz bileşik gelişimi temelindeki işleyişiyle kendisinden önce var olan tüm ekonomik, sosyal, siyasal, hukuki, kültürel, vb toplumsal yapıları kendi gelişimine ve egemen sınıflarının ihtiyaçlarına bağlı olarak bazen hızlı, bazen tedrici biçimde kendisine eklemleyerek böler, parçalar ve çözer. Elbette bu sürecin başat öznesi Dünya kapitalizmin hiyerarşik yapılanmasının en tepesinde oturanlardır. Ve bunun yanı sıra her ülkedeki yerli işbirlikçileri ile din, ulus ve etnik köken farkı gözetmeksizin pastadan kendi paylarına düşen birkaç dilim ya da kırıntılar uğruna onlar adına işgören hizmetkârlarıdır.

Adına kapitalist sömürü düzeni denen ve insanın insanı sömürüsüne dayanan bu sistemin en temel özelliklerinden biri kendi gelişimine ve egemen sınıfının ihtiyaçlarına bağlı olarak her şeyi metalaştırabilmesi, alınır satılır bir mala dönüştürerek pazara sürebilmesidir. Bu düzenin metalaştırabilme sürecine, yalnızca dünyanın her metrekaresindeki yer altı ve yerüstü kaynakları-zenginlikleri dâhil değildir.

Kapitalizm İnsanı Metalaştırır

Bunun yanı sıra, hatta bundan da önce, sıfatı, cinsiyeti, etnik kökeni, derisinin rengi, dini-mezhebi ne olursa olsun, kapitalizmin üretim, tüketim zincirine eklemlenen ve gönüllü ya da gönülsüzce onun her düzeyde “yeniden üretimi” için seferber edilen “şu” diye gösterilen insanı da içerir, bu metalaştırma süreci. Çünkü metalaştırılan, “gönüllü kulluk” temelinde tahakküm altına alınan insanların olmadığı koşullarda, bir avuç kapitalist ve üç beş yandaşı-işbirlikçisi, Dünyanın her metrekaresindeki yeraltı ve yerüstü zenginliklerine değil, olsa olsa kendi işgüçleriyle ancak kendi bağlarında, bahçelerinde ya da tarlalarında yetiştirdikleri ürünlere erişebilir. Ve asla bir kapitalist haline de gelemezler. Ama yaşanan gerçekler ve hakikat bambaşka…

Ve işin en acı, en dramatik ve en trajik tarafı da budur aslında: Yani “şu” diye gösterilen insanın, bazen bedeniyle, bazen beyniyle, bazen de her ikisiyle birlikte metalaştırılarak; gönüllü ya da gönülsüz, bilinçli ya da bilinçsiz olarak “iş gücü” adı altında alınır satılır bir mal kılınıp sistemin hizmetine sunulması. Ve ne yazık ki bu insanların da bunu bir bilinç hali olarak kabullenerek, yaşananların toplumsal anlamda meşrulaş(tırıl)masına hizmet etmesidir. Dolayısıyla Dünyanın genelinde hükmünü sürdüren, insanın insanı sömürüsüne dayanan mevcut kapitalist sömürü düzeninin kendini yeniden yeniden üretim sürecine değişik sıfat ve statüler altında katılmasıdır.

Hatta kendi acınası haline bakmaksızın; kendisinin ne uğruna, kimlerin ve neyin aparatına, hizmetkârına dönüştüğünü, dönüştürüldüğünü düşünmeksizin; bu sürecin dışında kalan ya da bile isteye dışında bırakılan işsizlere, açlara, yoksullara, evsiz-yurtsuzlara, dışlanan ya da lanetlenenlere, hiçbir işe yaramayan, toplumun sırtına yük olan kişiler olarak bakıp ötekileştirmesidir. Kendi aralarında kısım kısım, sıfat sıfat bölünüp parçalanarak, farklı üniformalar altında saf tutarak, her birinin belki de hiç yüzyüze gelmedikleri ve gelmeyecekleri kendi egemen sınıfları adına ve kapitalist sömürü düzeninin varlığını devam ettirebilmesi için gözlerini bile kırpmadan birbirlerini öldürmekten, bombalamaktan, işkence etmekten kaçınmamalarıdır. Her biri işgal ettikleri ya da kendilerine lütfedilen makam ve koltuklarda “kurşun asker”e dönüşürler.

Ne diyelim ki gerçek ya da düşsel, düşünsel bir varlık karşısında ilinekleşmek ya da köpekleşmek bir kez başlamaya görsün, nerede duracağını kimse bilemez. İlineğin ilineğine dönüşen, ilinekleşmekte ve köpekleşmekte sınır tanımayanların kendileri bile bilemez bunu... Ancak bir yolunu bulup da sorsanız: En iyi, en dürüst, en adil insan kendileridir, her biri çocuklarının babasıdır. Ve her şeyi devlet için, vatan, millet, toplum için ya da yasalar öyle emrettiği için yapmışlardır. Kapitalist sömürü düzenine nasıl hizmet ettiklerinin farkında bile olamayacak denli ideolojik körlükle malûldur bilinçleri… Ve her biri birer kahramandır!!!

İşte Kapitalsiz Kapitalistler

Kapitalsiz kapitalistler, nesnel olarak, yani toplumsal varlıkları itibariyle, kapitalist sömürü düzeninin egemen sınıfına mensup değildir. Ancak bunlar toplumun ezici bir çoğunluğunu oluştururlar. Kimi işçidir, kimi işsiz… Kimi köylüdür, kimi esnaf… Kimi memurdur, kimi öğretmen, öğretim üyesi, akademisyen, polis ya da asker… Kimi hâkimdir, avukattır, kimi savcı… Kimi okumuştur, kimi okumamış.., Kimi mafyadır, kimi mafya tetikçisi… Kimi küreselcidir, kimi ulus-devletçi… Kimi A dinine mensuptur, kimi B, C, D ya da başka bir dine… Kimi X partisine mensuptur, kimi Y, Z ya da P, vb partiye… Kimi kara derilidir, kimi beyaz, sarı ya da kahverengi… Kiminin geçinmek için işgücünü satmaktan başka seçeneği yoktur. Kiminin kendi mülkünde kendi emeğiyle üretim yapmaktan başka seçeneği… Velhasıl Dünyanın dört bir yanında o kadar çokturlar ki tükürseler tükürükleriyle boğarlar bu sömürü düzeninin egemen sınıflarını ve onların hizmetkârı olan işbirlikçi yöneticileri… Dahası yerle yeksan eylerler kapitalistleri de düzenlerini de…

Kapitalsiz Kapitalistlerin Karakteristik Özellikleri

Lakin kendi aralarındaki birçok farklılığa rağmen bunları birbirine bağlayan ve kapitalsiz kapitalistler olarak nitelenmelerini sağlayan ortak, karakteristik iki özellikleri vardır: Bunlardan birincisi, kapitalist sömürü düzeninin siyasal ve ideolojik sınırlarını aşmayan bilinç halleridir. Bu bilinç hali, kapitalsiz kapitalistleri mevcut düzene bağlayan ve farklı dinler, mezhepler, paramiliter güçler, çıkar grupları ve partiler aracılığıyla kontrol edilmelerini ve farkına bile varmadan ya da kırıntı kabilinden lütuf, ulufe veya makam, statü uğruna egemenlerin hizmetkârı kılınmalarını, hatta birbirlerine karşı düşmanlaştırılmalarını kolaylaştırır.

İkinci karakteristik özellikse şudur: Günümüz koşullarında, artık ne kadar kaldıysa, mevcut durumlarından kurtulup en azından bir üst sınıfa, mümkünse egemen sınıflar katına atlayabilme umutları… İşsizliğin çığ gibi büyüdüğü ve bir iş bulup sömürülme ihtimalinin bile her geçen gün ortadan kalktığı koşullarda, bir üst sınıfa, hele hele kapitalizmin egemen sınıfları katına, atlayabilme umudu, mucize kabilinden bir ihtimaldir ve milyonda bir bile değildir. Neylersiniz ki umut, fakirin, yoksulun, işsizin ekmeğidir, ne kadar yerse yesin hiç tükenmez. Tükenmemesi için de düzenin iktidarlar, medya ve eğitim kurumlarındaki işgüderlerince durmadan pompalanır.

Sömürü Düzenini Koruyan Kapitalsiz Kapitalistlerdir

Bu iki karakteristik özellik o kadar güçlüdür ki mevcut sömürü düzeni kısmen bile tehlikeye girdiğinde kapitalsiz kapitalistlerin sürekli islim üstünde olan ve ağzı laf yapan, eli kalem tutan bir bölümü, diğerlerini de seferber etmek için söylem ve eylemleriyle ya kendiliğinden harekete geçer ya da birileri tarafından harekete geçirilir. Her tür medya aracı kullanılarak, toplumun kutsal addettiği kavramlar ardı ardına sıralanarak, devletin ve milletin tehdit altında olduğu algısı oluşturulmaya çalışılır. Var olan düzene karşı adı telaffuz edilen ya da edilmeyen gizli güçlerce kendilerini yok etmek için senaryolar üretildiği, komplolar düzenlendiği vaaz edilir. “Üst akıl” sahiplerinin ve kimi şeytani güçlerin bitmek tükenmek bilmeyen oyunlar içinde olduğu anlatılır. Bu koşullar altında bölünmemek, parçalanmamak ve her daim birliği korumak için var olan liderin (bu lider kimse artık) etrafında kenetlenmek gerektiği söylenir. Özellikle de aralarına karışmış olan, beyni işgal edilmiş düzen bozucu hainlere, teröristlere, satılmışlara uyulmaması uyarısında bulunulur. Velhasıl kendilerini dinleyen ve izleyenlerden düzene itaat etmeleri istenir.

Bunlar genellikle ulus-devlet ahkâmı kesen kapitalsiz kapitalistlerin söylemidir. Ancak söylemleri içinde itaat edilmesini istedikleri düzenin, Dünyanın her yanında işsizliği, açlığı, yoksulluğu genelleştiren, dünyayı yeraltı ve yerüstü zenginlikliyle birlikte talan eden, varlığını adaletsizlik, hırsızlık, yolsuzluk, zulüm, savaş ve yalanla sürdüren kapitalist sömürü düzeni olduğuna yer vermezler. El çabukluğu marifet kabilinden bir yaklaşımla, kapitalizmin ve onun egemen sınıflarının, gelişimlerinin belli bir dönemindeki siyasal toplumsal örgütlenme biçimlerinden biri olan ulus-devlet formunu adres gösterirler. Sanki ulus-devletlerin geneli, Dünya kapitalizminin hizmetkârı ve siyasal sınırları içerisinde hüküm süren kapitalist sömürü düzeninin “gece bekçisi” değilmiş gibi… Sanki “milli” ve “yerli” bir kapitalizm olabilirmiş gibi,..

Velhasıl bunlar, sınıfsal ve toplumsal haklardan, bu haklar için toplumsal ve sınıfsal örgütlenme ve mücadelelerden öcü gibi korkarlar. Bunlar için kapitalist sömürü düzenine karşı örgütlenmekten, haklardan ve mücadeleden söz eden herkes fiili ya da potansiyel anlamda satılmış, beyni işgal edilmiş düzen bozucu bir teröristtir zaten. Geçen yazıda sözünü ettiğim “Evrensel temel gelir hakkı”nı duyar duymaz, çatlak sesler çıkarmaları da bundandır. Hem de hizmetkârı oldukları egemen sınıflardan önce… Aslında bu uğurda ağızlarından çıkan her söz mama uğruna ya… Neyse…

Bir de bu kapitalsiz kapitalistlerin “küreselci”leri var ama şimdi onlara girmeyeyim. Yalnızca şu kadarını söyleyeyim: Kapitalist sömürü düzeni ciddi bir tehdit altına girdiğinde bunların hepsi bir araya geliverir. Arada birbirlerine verip veriştirdiklerine bakmayın siz… Kapitalsiz kapitalistler, kendi mezarları olan kapitalist sömürü düzeninin teminatıdır. Peki; nereye ve ne zamana kadar?

Sonuç yerine birkaç soru: Düşünün bakalım. Hiç kimse anasından kapitalsiz kapitalist olarak doğmadığına göre, dünyanın dört biryanında bunca kapitalsiz kapitalist nasıl var olabiliyor? Bunlar nasıl imal ediliyor? Hangi kovuktan çıkıyor?

Yanıtı olan var mı?

__________________________________________________________

1* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com