'Eğitim sistemimiz Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hiç değişmedi'

Değişmeyen Şey; Ülkemizin Eğitim Sisteminin Kendisidir Uzun zamandır “Türkiye’deki eğitim sistemi aslında Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hiç...

Değişmeyen Şey; Ülkemizin Eğitim Sisteminin Kendisidir

Uzun zamandır “Türkiye’deki eğitim sistemi aslında Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hiç değişmemiştir.” önermesini irdelemek istiyordum. Bu önerme ile ilgili reel politikten hareketle pek çok günlük şeyler söylenebilir, olumlu ya da olumsuz. Ancak konu, sistemsel bir tartışmaya davettir. Bilim etiği de bu beyin fırtınasına davete icabet etmeyi gerektirir.

Peki, Eğitimde Hiçbir Şey Değişmedi Mi?

İlk etapta önermeye dair son 19 yılda 8 tane Milli Eğitim Bakanı değişti, 2004’te ve 2017’de müfredatlar değişti denebilir. Ee, bizzat MEB sınavsız bir eğitim sistemine geçmek adına sınav sistemlerinde değişiklikler yaptı. Şunları doğru, şunları şöyle yaptınız denebilir. Bırakın son 19 yılı, daha da gerilere gittiğimizde; değişiklik dediklerimizin çoğunun, öğrencilere verilen hizmetin tanımına dair olduğunu görürüz. Dışardan bakınca, bu önerme paradoks gibi görünebilir ama tam da paradoksumuz bu. Bu felsefi sistem tartışmasında nelerin yapılacağına dair değişiklikler yapılmıştı ama değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğu misali pek çok şey değişmişti ama değişmeyen şey; ülkemizin eğitim sisteminin kendisiydi.

Değişmeyen Şey; Ülkemizin Eğitim Sisteminin Kendisidir

Değişmeyen şey; ülkemizin eğitim sisteminin kendisidir derken, eğitim sisteminin yani eğitim aygıtının kendisinin aynı kaldığından, sadece yapılacak işin tanımının değiştiğinden bahsediyorum. Yani konu; yapısal bir konu, sistemin kendi özüne dair içeriğe ve hizmetin nasıl verilmesi gerektiğine dair sistemsel değişiklikler olmadı. Dikkat çekmek istediğim nokta; yapılmış olan değişikliklerin teknik konular olduğudur. Bu nedenle de bu önermeyi siyasi okumak yerine, felsefi bir hermeneutik anlamlandırma, yorumlama yoluna gitmeli. Bu önermeden yapısal olarak eğitim sistemi tartışmaları yapılmalıdır.

Herkes Kendi Üzerine Düşeni Almalı, Bir Eğitim Tartışması Başlamalıdır

Bu önermeden herkes kendi üzerine düşeni almalı ve ciddi bir eğitim sistemi tartışması başlamalıdır. Lakin kamuoyumuzda eğitim tartışmaları; teknik, günlük ve popüler olanın ötesine geçememektedir. Mevcudu muhafaza etme ve küçük değişiklikleri büyük göstermenin ötesinde, ciddi bir eğitim felsefesi bağlamında, sistemsel yani yapısal bir tartışmaya muhtaçtır ülkemizin eğitim sistemi… Örneğin; merkezdeki idari yapıyı nasıl değiştiririz, eğitimin organizasyon yapısında nasıl bir değişiklik yapılabilir, eğitim aygıtının kendisinin bizzat tanımı üzerine neler yapılabilir, taşra ile merkez arasında nasıl bir denge ve iletişim olmalı vb. konular sistemsel yönüyle ele alınmaya muhtaçtır.

Bu Değişiklikleri Eğitim Reformu Olarak Nitelemiyorum

Günlük bir dille eğitimde hiçbir şey değişmedi demiyorum. Tabii ki de şu şu şu olumlu ya da olumsuz değişmiştir ama Türkiye’nin eğitim sisteminde, eğitim reformu diye nitelendirebileceğimiz değişimler olmamıştır. Yani aslında eğitim sisteminin, reformların ve sistem düşüncesinin farkında olarak bunları söylüyorum.

Devlet Biçimleri Eğitim Biçimlerini Etkiler

Bu önermeyi siyasal tarih ve eğitim ilişkileri açısından da okumak gerekir. Devlet biçimlerinin eğitim biçimlerini de etkilediğini vurguluyorum bir yönüyle. Bu yanıyla baktığımızda; Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze ana devlet yapısında yani ulus devlet biçiminde ana bir değişiklik olmadığı için dünyadaki gibi ulus devletin bir yansıması olan ve bunun gereklerine göre dizayn edilmiş bizim eğitim sistemimizde de bir şey değişmemiştir, diyorum. Nasıl mı? Yani, sistem deyince; makro bir şeyi kastetmekle beraber alt sistemlere işaret eden okul, sınav sistemlerini de görerek vurguluyorum. Ama asıl kastım en genel anlamıyla; devlet biçimlerinin kendi eğitim sistemlerini oluşturması. Bu yönüyle de Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze devlet biçimi değişmediği için ana eğitim sistemi de değişmemiştir ve olan değişimler de teknik alt sistemlerdir, diyorum.

Nasıl ki; Antik Yunan’da Atina ve Sparta eğitim sistemleri, Mısır’da seçkinler eğitim sistemi, Orta Çağ’la beraber halen devam eden dini eğitim sistemleri, Hindistan’da Brahmanizm ve Budizm merkezli çok disiplinli eğitim sistemleri varsa ve bunlar o dönemin sosyal, siyasal bir sonucu olarak mevcut devlet yapılarının yansıması birer eğitim sistemleriyse, bu bağlamda ülkemizde de Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze ana hatları değişmemiş bir eğitim sistemi hakimdir, bana göre. Ve ana kırılma noktalarıyla beraber baktığımızda; dünya tarihinde ana devlet yapıları ve onların eğitim yansımaları olarak kent devletleri, imparatorluklar ve modern ulus devletler çıkıyor karşımıza. Bu yansımalara da örneğin Isparta kent devleti askeri özelliklerin baskın olduğu bir yapı olduğundan, eğitim sisteminde de askerlikle ilgili emir, savaşçılık, disiplin ve itaat kavramları görülürken bu yansıma ulus devletlerde devletin eğitimi hem kalkınma hem de bir ulus oluşturma aracı olarak görüp buna uygun eğitim sistemleri oluşturmaları şeklinde belirir. Ve ulus devletler milliyetçilikten dolayı milli özellikler kazanmışlardır.

Bu Bir Nevi Adam Smith’in Eğitim Devletinin Doğuşudur

Adam Smith, 17. Yüzyılda Smith Wealth of Nations’da eğitim devletinin doğuşunu, eğitimin bir kamu hizmeti olarak devletin görevi olması gerektiğini savunur ve daha sonra eğitim devleti oluşturacak süreç Durkheim ile devam eder ve sadece elit tabakaya değil, tüm halka verilir. Ve Fransa’da 19. Yüzyıl döneminde ortaya çıkan ulus devlet, günümüzde ülkemizde de süren eğitim sisteminin temellerini atmıştır. Böylelikle Kitle eğitimi ve standart müfredat ön plana çıktı.

Bu önermeyi sosyolojik olarak ele aldığımızda; eğitim sisteminin toplumsal sistemin bir alt sistemi olduğunu görüyoruz. Yine bu bağlamda; politik sistem de eğitim sistemini belirlemektedir. Aristocu anlamda; eğitimin devletin hayal ve ideallerine uygun yurttaşlar yetiştirmesi gerektiğini düşündüğümüzde; eğitimi, devletten ve onun politik sisteminden soyutlayamayız. İşte tüm bu nedenlerle de Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze eğitim sisteminde üst sistemsel bir değişim olmamış, olanlar ise teknik ve alt sistemler değişimleridir; sınav sistemleri, müfredatlar, okul türleri gibi.

Sistem Yaklaşımı Açısından Bu Önerme

Ve son olarak; başta söyleyeceğimizi sonda söyleyelim. Sistemi; birbiriyle ilişkili öğelerin belirli amaçlara dönük olarak birlikte çalışmasına dayanan bir bütün olarak tanımlarsak, geldiğimiz noktada eğitim sistemi; açık bir üst sistem olup, okul sistemi ve benzer yapılar da eğitim sisteminin alt sistemidir. Ve bu önermeyi, sistem yaklaşımı açısından değerlendirdiğimizde, Türkiye eğitim sistemini ulus devletin bir eğitim sistemi olarak ele aldığımızda, bu ana yapının üst sistemleri; Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK vb. iken, aracı üst sistemler; İl ve ilçe müdürlükleri, yurt dışı eğitim teşkilatları ve bir de temel okul sistemleridir bunların altında. Sözün özü; ulus devletin eğitim sistemi olarak eğitim sistemi değişmemiştir, değişim olarak gördüklerimiz alt eğitim sistemlerimizdir.

“Türkiye’de eğitim sistemi Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hiç değişmedi.” önermesi, günlük ve siyasi tartışmaların ötesinde bir eğitim reformu ya da eğitim sistemi değişikliği nasıl olur merkezli hermeneutik bir açıdan ele alınmalı ve eğitimimiz adına yeni bir tartışmayı başlatmalıdır. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…