Dikkat! Tükürük miktarınız azaldıysa...

"Tükürük miktarının azalması bazı hastalıkların habercisi olabilir."

Dikkat! Tükürük miktarınız azaldıysa...

İSTANBUL, (DHA) - Tükürüğün tat almayı kolaylaştırdığını, ağız mukozasını nemli tutarak mukozayı koruduğunu, içindeki amilaz, lipaz enzimi ile sindirime yardım ettiğini, diş minesini koruduğunu ve bakterilere karşı koruma etkisi olduğunu söyleyen Medicana Çamlıca Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Halide Güneş Çiftçi Dr. Çiftçi "Sıvı kaybı, stres, hastanede yatma, psikolojik durumlar, bazı ilaçlar, radyoterapi sjögren sendromu, kronik tükürük bezi enfeksiyonları, demir eksikliği ve pernisiyöz anemi gibi durumlar tükürük akım hızını ve miktarını azaltabilir" dedi.


Vücutta tükürük salgısı üreten organların tükürük bezleri olduğunu ve bu bezlerin tükürük salgısı üreterek kanallar aracılığıyla salgıyı ağız, boğaz, yutak, sinüs gibi organlara ulaştığını söyleyen Medicana Çamlıca Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanu Op. Dr. Halide Güneş Çiftçi, tükürük bezi hastalığı ve bu hastalıktan korunma yolları hakkında bilgi verdi.


Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Halide Güneş Çiftçi Dr. Çiftçi Tükürük bezlerinin major (büyük) ve minör (küçük) olmak üzere iki tipte olduğunu belirterek "Majör tükürük bezleri dediğimiz büyük bezler 3 tanedir. Bunlar yanakta kulaklarımızın önünde bulunan iki adet parotis bezi, alt çenenin altına yerleşmiş olan 2 adet submandibüler bez ve 2 adet dilaltı tükürük bezleridir. Minör tükürük bezleri ise çok sayıda olup mukoza içine yayılmışlardır" dedi.


Tükürüğün tat almayı kolaylaştırdığını, ağız mukozasını nemli tutarak mukozayı koruduğunu, içindeki amilaz, lipaz enzimi ile sindirime yardım ettiğini, diş minesini koruduğunu ve bakterilere karşı koruma etkisi olduğunu dile getiren Dr. Çiftçi, ‘’Dehidratasyon (sıvı kaybı), stres, hastanede yatma, psikolojik durumlar, bazı ilaçlar, radyoterapi sjögren sendromu, kronik tükürük bezi enfeksiyonları, demir eksikliği ve pernisiyöz anemi gibi durumlar tükürük akım hızını ve miktarını azaltabilir. Tükürük bezleri major (büyük) ve minör (küçük) olmak üzere iki tiptir. Majör tükrük bezleri dediğimiz büyük bezler 3 tanedir. Bunlar yanakta kulaklarımızın önünde bulunan iki adet parotis bezi, alt çenenin altına yerleşmiş olan 2 adet submandibüler bez ve 2 adet dilaltı tükrük bezleridir. Minör tükrük bezleri ise çok sayıda olup mukoza içine yayılmışlardır" dedi. Dr. Çiftçi konuşmasına şöyle devam etti:


"TÜKÜRÜK BEZİNİN İYİ VE KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLERİ VARDIR"


"En sık olarak siyaloadenit dediğimiz tükürük bezi enfeksiyonu görülür. Bunun dışında tükrük bezi taşları, tükürük bezinin iyi ve kötü huylu tümörleri, siyaloadenozis denilen tükürük bezinin tümör dışı şişlikleri, tükrük bezinin granülomatöz hastalıkları (tüberküloz, aktinomikoz, kedi tırmığı hastalığı vs...), sjögren hastalığı tükrük bezi enfeksiyonları bakteriyel ve viral olabilir. Bunlara şu şekilde örnekler verebiliriz:


Akut süpüratif siyaloadenit: En sık parotis bezinde görülür. Tükürük bezi taşı varlığında veya tükrük akımının azaldığı durumlarda daha çok ortaya çıkar. Enfeksiyon bölgesinde ağrı, ödem, ısı artışı ve kızarıklık ile kendini gösterir. Tedavide nedene yönelik antibiyotik, ağrı kesici ve masaj uygulanır. Nadiren de cerrahi gerekli olabilir.


Kronik rekürren (tekrarlayan) siyaloadenit: Bu hastalık da en sık parotis bezinde görülür. Tükürük salgısının azaldığı veya durduğu durumlarda daha çok ortaya çıkar. Klinik olarak hastada tekrarlayan, hafif ağrılı tükrük bezi şişmeleri söz konusudur. Nedene yönelik tedavi uygulanır. Bunun dışında, yeterli hidratasyon (sıvı alımı), masaj da tedaviye eklenir. Bu tedaviler yeterli olmazsa bezin çıkartılması gerekebilir.


Viral siyaloadenitler: En sık şekli kabakulaktır. Kabakulak, çocukluk yaş grubunda parotis bezinde şişlik yapan en sık nedendir. Etken mumps virüs dediğimiz paramyxoviridae ailesinden bir virüstür. En sık 4-6 yaş grubu çocuklarda görülür. Virüs direkt temas, damlacık ya da tükrük ile geçer. İlk bulgu tek veya çift taraflı yanakta şişlik ve ağrıdır. (Genellikle parotis bezi tutulur). Hastalık nadiren submandibuler ve sublingual (dil altı) tükrük bezlerini de tutabilir. İlk üç günde ateş 40 dereceye yükselebilir. Kabakulağın epididimoorşit( kısırlığa neden olabilir), aseptik menenjit, ensefalit, pankreatit, miyokardit, tiroidit, sensörinöral işitme kaybı, artrit gibi ciddi komplikasyonları vardır. Kabakulak virüsü dışında Ebstein-Barr virus, Cytomegalovirus, HIV, Parainfluenza virus, Coxsackie virusve Echovirus gibi virüsler de tükürük bezinde enfeksiyonlara neden olabilir.


Siyalolitiazis (tükürük bezi taşı): Tükürük bezinin içerisinde kalsiyumdan zengin taşların oluşmasıdır. Sıvı kayıpları, bazı ilaçlar ve kronik hastalıklar taş oluşumuna yatkınlığı arttırmaktadır. Tükrük kanalı aniden tıkanır ve özellikle yemekten sonra bezin olduğu bölgede şişme meydana gelir. Kısa bir zaman sonra da düzelir ancak sık tekrar eder. Cerrahi müdahale gerektirebilir."


Tükürük bezi tümörlerinin yüzde 80'inin parotis bezinde görüldüğünü söyleyen Dr. Çiftçi, "Yüzde 10-15'i submandibüler bezden, yüzde 1'i sublingual bezlerden, yüzde 4'ü ise minör tükürük bezlerinden kaynaklanır. Parotis bezinden kaynaklanan tümörlerin yüzde 25'i, submandibüler bez tümörlerinin yüzde 50'si, minör tükürük bezleri tümörlerinin ise yüzde 65'i kötü huyludur. Pleomorfik adenoma dediğimiz tümör tipi tüm tükürük bezi tümörlerinin yüzde 65'ini oluşturur ve sıklıkla parotis bezinden gelişir. Mukoepidermoid karsinoma ise tükürük bezi tümörlerinin en sık rastlanan kötü huylu tümörüdür. Tümörlerin çoğu iyi huylu, iyi huylu tümörlerin çoğu da pleomorfik adenomdur. Hastaların ortalama yaşları kötü huylu tümörler için 55, iyi huylu tümörler için 40’tır. Tükürük bezi tümörleri en sık ağrısız şişlik ile karakterizedir" diye konuştu.


TÜKÜRÜK BEZİ TÜMÖRLERİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?


Klinik olarak kulak önünde, çene altında ağrısız ve yavaş büyüyen şişlikler olarak görüldüğünü belirten Dr. Çiftçi, "Kitlenin aniden büyümesi tümör içine kanama veya enfeksiyon nedeni ile olabilir. Kitle içine kanamalarda daha önceden yavaş büyüyen ve ağrısız olan bir şişliğin kısa sürede ağrılı hale gelmesi görülür. Benign (iyi huylu) tümörlerde yüz sinirinin etkilenmesi çok fazla görülmezken, malign (kötü huylu) tümörlerde kitle ile birlikte yüz siniri de etkilenebilir. Yine malign tümörler çevre dokulara yayıldığı için kitleler daha düzensiz ve hızlı büyüme eğilimi gösterirler" dedi.


TÜKÜRÜK BEZİ HASTALIKLARININ TANISI VE TEDAVİSİ


Her hastalıkta olduğu gibi tükürük bezi hastalıklarının tanısında da hikayenin çok önemli olduğunu dile getiren Dr. Çiftçi sözlerine şöyle devam etti:


"Başlangıç zamanı, yavaş mı yoksa hızlı mı geliştiği, ağrının eşlik edip etmemesi, yüzde uyuşma, olup olmadığı, yemekle ilişkisi, kişinin kullandığı ilaçlar, geçirdiği hastalıklar dikkatlice sorgulanmalıdır. Muayene bulgularından sonra görüntüleme yöntemlerine geçilir. En sık yüzeyel ultrason olmak üzere siyalografi sintigrafi BT ve MR da tanıda kullanılan görüntüleme yöntemlerindendir. Tüm bunlardan sonra özellikle de tümör şüphemiz varsa ince iğne aspirasyon biyopsisi dediğimiz iğne biyopsisi gerekebilir ve bu alınan hücre patolojik incelemeye gönderilir. Fakat kesin tanı kitle çıkartıldıktan sonra konur.Tedavinin temeli cerrahidir. İyi huylu tümörlerde, tümör parotis bezinde ise tümör bezin bir kısmıyla birlikte çıkarılır. Submandibuler tükürük bezinde ise tükürük bezinin tamamı çıkarılır.


Kötü huylu tümörlerde daha geniş cerrahiler uygulanır. Bezin tamamı çıkarılabilir, hastada ameliyat öncesi yüz felci ortaya çıktıysa yüz siniri de bezle birlikte çıkarılır ya da ameliyatta tümörün yüz sinirine uzadığı görülürse yüz sinirinin etkilenen bölümü çıkarılabilir ve bu bölüm tamir edilebilir. Yine bazı kötü huylu tümörlerde ‘boyun diseksiyonu’ adı verilen bir işlemle boyundaki lenf bezleri çıkarılabilir ve cerrahi sonrası bazı olgularda radyoterapi ve nadiren kemoterapi gerekebilir.


Cilt tutulumu olan kötü huylu tümörlerde cilt de çıkarılıp bazı rekonstrüksiyon (yeniden yapılandırma) yöntemleri uygulanabilir. İyi huylu tümörlerde uygun cerrahi teknikle nüks (tekrarlama) oranı çok azdır. Kötü huylu tümörlerde ise başarı tümörünün cinsine ve yaygınlığına bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir."