'10 milyon yapının durumu belirsiz'

“Depreme ve afete hazırlanacakları yerde, kaçak yapıları af kapsamına sokup, bunlara sebep oldular.”

'10 milyon yapının durumu belirsiz'

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Esin Köymen ile Kartal’da çöken binayı ve imar affını Birgün gazetesinden Uğur Şahin'e anlattı. Köymen, Yeşilyurt Apartmanı’nın da ‘İmar Barışı’ndan yararlandığına dikkat çekerek, yetkililerin sorumluluğunu hatırlatıyor: “Depreme ve afete hazırlanacakları yerde, kaçak yapıları af kapsamına sokup, bunlara sebep oldular.”

>> Bugün Kartal, yarın başka bir yer… Riskli binalar, imar affıyla yasal hale geliyor. Neler düşünüyorsunuz?

Çevre ve Şehircilik Bakanı, imar affıyla ilgili gündemi ilk oluşturduklarında, ‘13 milyon başvuru bekliyoruz’ demişti. Bir de rakam telaffuz etmişti: ‘Bu kadar gelir elde etmeyi düşünüyoruz’ gibi. Yani diyor ki; Türkiye genelinde 13 milyon yapının kaçak olduğunu tespit ettim, bunun karşılığında da şu kadar gelir elde etmeyi düşünüyorum… Bir tespit var ama bu tespit neye hizmet ediyor? Alacakları ödemeye… Bu bir resmi kurumun, kentteki kaçak yapılarla kurduğu ilişkiyi gösteriyor. Bence sakatlık buradan başlıyor zaten.

SÖYLENEN İLE YAPILAN TAMAMEN ZIT

>> Bu kadar yapının kaçak olduğunu biliyorlardı yani…

Tabii ki… Şöyle düşünelim: Tümden hiçbir mühendislik hizmeti almadan veya ruhsat almadan yapılan binalar olduğu gibi, ruhsat almış ama bunlara aykırı olarak zabıt tutulmuş, ilaveler yapılmış, kaçak kat çıkılmış yapılar var. Bunları da görüyorlar, amaç maddesini hatırlayalım: ‘Kentlerin afetlere hazırlanması nedeniyle imar affını çıkarıyoruz’ dediler. Peki, bu kaçak yapıları affederek mümkün mü? Söylenen ile içerik birbirinden tamamen zıt.

>> İmar affına neredeyse her yapı dahil edilebiliyor değil mi?

İstisna yok… Diyelim üç katlı mühendislik hizmeti almış bir yapının üzerine üç kat daha kaçak kat atıldığında da müracaat edilebiliyor. Tümden hiçbir mimarlık, mühendislik hizmeti almayan yapılar da… Hukuksuz plan tadilatlarıyla ortaya çıkan, arkasından da mahkemelerin ruhsatını vs. iptal ettiği yüksek rezidanslar ve alışveriş merkezleri de bu kapsama giriyor. Eski eserlere yapılan restorasyon uygulamaları ve eklentiler de bu işin içine girebiliyor. Mera alanlarına yapılmış kaçak evler ve dere yatağındaki binalar da…

SAĞLIKLI BİR KENT YARATMAK DEVLETİN GÖREVİDİR

>> Peki… Kartal, aslında İstanbul’u bekleyen olası Marmara depremini de bize hatırlattı. Biz bu riskli alan kararlarını, kentsel dönüşümün ayak sesleri olarak biliyoruz. Bir iktidar, neden bu kadar sağlıksız bir kent yaratır?

Devletin bir sorumluluğu var: Sağlıklı kentlerde ve sağlıklı yapılarda insanların can güvenliğiyle yaşayabilmesini sağlamak… Bu devletin görevidir. Yapılan düzenlemelerle bu sağlanmadı. Kentsel dönüşüm ya da riskli ilan edilen alanlara bakalım… Riskli alan ilan ederken, diyorlar ki, ‘zemin yapısı problemli, sıvılaşma var, ya da dere yatağı…’ Yani bunlar mimarlık mühendislik hizmeti almayan yapılardır, bu nedenle de buralar riskli alan ilan edilebilir.

KENTSEL DÖNÜŞÜM RANT ARACI OLARAK KULLANILDI

>> Riskli alan ilanlarında böyle davranmadılar ama.

Evet, kullanılan bu olmadı. Siz bunları böyle söyleyip, arkasından Sulukule’de sadece bir kültüre baskı oluşturmak, o kültürü yok etmek için kullanırsanız; Pendik Batı Mahallesi gibi üzerinde ruhsatlı ve iskanlı binaların yoğunlukta olduğu bir mahalleyi riskli ilan ederseniz, direkt kent üzerindeki rant kaygısını görürüz. 16 yılı geride bırakmış bir siyasi parti var. Ve bu siyasi parti bütün geliri, üretimle ilişkiyi tümden kopararak sağladı. 2009 yılında İstanbul Finans Merkezi belgesiyle açıklanmıştı: Hizmet sektörünün olduğu alan olacak… Burada üretim ilişkileri olmayacak. Dolasıyla burada fabrikalar da olmayacak. Ağırlıklı kentsel dönüşümün yapıldığı bölgelere bakın… Bir özelleştirme aracı olarak kullandılar bunu. Yani devlet, verdiği hizmetleri özel sektöre devretti. Fabrika alanları, üretim alanlarıydı. Bunların yakınında da işçi havzaları vardı. İşçi sınıfının ağırlıklı yaşadığı yerlerdi ve onların hepsi gecekondu bölgesiydi. İlk saldırıyı, onların çalıştıkları fabrikaları kapatarak yaptılar. Bunlar ağırlıkla kamu mülkiyetindeydi, dönüşüme buradan başladılar ve plazalar ile rezidanslar yükselmeye başladı. Önce iş alanları, arkasından yaşadıkları mekânlara müdahale edildi. Bunun neresinde kentsel dönüşüm ya da sağlıklı bir kentten bahsedilebilir? Üstelik bunlar, kentin tümünü ilgilendiren imar planları üzerinden alınmış ilkesel kararlarla yapılmadı. Devlet, kamusal bir hizmet sağlamak yerine, özelleştirmenin ya da kentten yeniden rant elde etmenin aracı olarak kullandı bunu.

HİÇBİR SORUMLULUK HİSSETMİYORLAR MI?

>> Yeniden Kartal’a dönmek istiyorum. Resmi kurumlar, hâlâ daha bir sorumluluk üstlenmedi.

Orada 21 insan öldü, sadece bir aileden 9 kişi hayatını kaybetti. Hiçbir şey ifade etmiyor mu kamu idaresi için? Hiçbir sorumluluk hissetmiyorlar mı? Burada ruhsatlı bir bina var ve 5 kata göre, taşıyıcı sistem hesabı yapılmış. Ama onun üzerine, 3 kat daha yapıyorsunuz… Kolon kesildiğinden de bahsediyor.

>> Kolon kesme vs. derken, ülke genelinde bir bilinçsizlik de söz konusu değil mi?

Bir binayı kullanmak nasıl bir şey, kolon kesmek ne demek, bunların farkında bile değiliz. 1999’da depremini gördük, aradan çok kısa bir süre geçti. Ama buna rağmen, yaşananların unutuluyor olması ürkütücü.

>> Kartal’da yaşanan facia, hangi ihmalleri açığa çıkardı sizce?

Depreme ve afete hazırlayacakları yerde, kaçak yapıları af kapsamına sokup, sebep oldular bence. Bu kadar kişinin ölmesi sadece bir örnek ve tek bir binadan bahsediyoruz. İmar affına başvuran 10 milyon yapının sağlam olup olmadığını bilmiyoruz ‘Ver parasını, barışalım’ diye kural çıkarttınız. Parasını verdiğinizde bina sağlıklı hale mi geldi? Binaların kontrollerini yaptınız mı? Üstüne üstlük binayla ilgili bütün sorumluluk da mal sahibinin diyerek, olası felakette suçu da sorumluluğu da kullanıcıya attınız. Peki devlet nerede?

BİZ GERİ ÇEKİN DEDİKÇE, KAPSAMINI GENİŞLETTİLER

>> ‘İmar Barışı’nda hiç şeffaf bir süreç de gerçekleşmiyor. Hangi bölgeden, kaç yapıya ilişkin başvuru yapıldı, bilmiyoruz mesela…

Nasıl yapılar yasal koruma zırhına sahip oldu, bilmiyoruz. Yarın öbür gün, belki Kartal’daki binadan çok daha eski, çok daha sağlıksız binalar için müracaatlar yapılacak. Bununla ilgili dediğim gibi kısıt da yok, ‘sadece parasını ver’ diyorlar. Bu laflar karşısında tek bir örnek yaşadık, bu gerçekten kabul edilebilir bir durum değil. Biz geri çekin dedikçe, kapsamını genişlettiler.

>> İmar affı öncesinde de yapılması gerekenleri yapmıyorlardı. Katılıyor musunuz bu dediğime?

Bunların sayısının çoğalmadan affın iptal edilmesi gerekiyor. 1999 yılından itibaren biz deprem konusunda bir sürü bilgi sahibi olduk. O dönem de yapılması gerekenleri alt alta dizmiştik. Mevcut yapı stokunun incelenmesi gerekiyordu. Bunun sonucunda da yıkılması gerekenler varsa yıkılması, güçlendirilmesi gerekenler varsa da güçlendirilmesi gerekiyordu. Devletin burada devreye girmesi, ucuz krediler vererek riskli yapıların boşaltılması ve yıkılması yönünde çaba sarf etmesi gerekiyordu. Bunların hiçbiri yapılmadı. 99’dan sonra toplanan deprem vergilerinin bile biz nereye gittiğini bilmiyoruz. Biz şu an 99’dan daha kötü bir durumdayız. O dönemki eski yapılar, 20 sene daha yaşlandı, bir değişiklik olmadan.

>> Söyleşiyi sonlandırırken, kentlerde riski azaltmak için acil olarak yapılması gerekenler hakkında ne dersiniz?

Artık bu saatten sonra bu tespit çalışmasının bitmesi gerekiyor. Bunu yaparken de kentteki rantın, A bölgesinden, B bölgesine aktarılmaması gerekiyor. Vatandaşın sağlıklı konutta yaşaması, devletin sorumluluğundadır. Yani devlet, ‘ben bunu yapmıyorum’ diyemez. Bir de artık yerel yönetimler başta olmak üzere, kentlerde imarın rant aracı olarak kullanılmasından vazgeçilmesi gerekiyor.