Türkiye, McKinsey'le anlaşmak zorunda mı kaldı?

"Ekonomide kritik eşik aşıldı; bugünkü göstergeler kriz göstergeleridir."

Türkiye, McKinsey'le anlaşmak zorunda mı kaldı?

İktisatçı Prof. Dr. Esfender Korkmaz, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın ekonomik model olarak geçileceğini açıkladığı 'McKinsey sistemi'ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. "IMF’nin yabancı sermaye girişine yeşil ışık yakması için ise, güvenli ve tarafsız raporlara ihtiyacı var. Bu alanda IMF Türkiye’ye değil, McKinsey raporlarına güveniyor" diyen Korkmaz, Türkiye'nin bundan dolayı anlaşmak zorunda kaldığını ifade etti.

İktisatçı Korkmaz, konuya ilişkin olarak, “Bu şartlarda IMF ile stand by yapmadan, IMF raporlarını etkileyerek, yabancı sermayeye güven vermek kriz öncesi önlemlerden birisi" yorumunda bulundu.

Birgün'den Meltem Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan İktisat profesörü Dr. Esfender Korkmaz'ın açıkalamaları şöyle:

Ekonomi yönetiminin Mckinsey’e bırakılması ne ifade ediyor? IMF’nin kapısını çalmayacağını iddia eden AKP hükümeti, bu yolla IMF öncesi son durağa mı gelmiş oldu?

Ekonomik krize “çözüm” arayan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “Yeni Ekonomi Programı” bünyesinde kurulan “Maliyet ve Dönüşüm Ofisi” için, Amerika’nın uluslararası yönetim şirketi olan McKinsey’den danışmanlık anlaşması yaptı. Bu şirket kamu ve özel sektörün ekonomi politikalarını ve uygulamalarını analiz ederek rapor hazırlıyor. Türkiye’nin yabancı kaynak girişine ihtiyacı var. Aksi halde üretimde aksama olacak ve eksi büyüme yaşanacak. Ne var ki ekonomik istikrar sorununun paniğe dönüşmesi, Türkiye’nin raiting’inin “yatırım yapılamaz -spekülatif” derecesine düşmesi dış kaynak girişini frenlemiştır. Bu durum ayrıca Türkiye’nin dış borçlarında risk swapının yükselmesi (380 baz puan) ve dünyanın en riskli tahvilleri olarak görülmesinden anlaşılıyor. Bu şartlarda IMF ile stand by yapmadan, IMF raporlarını etkileyerek, yabancı sermayeye güven vermek kriz öncesi önlemlerden birisi. IMF’nin yabancı sermaye girişine yeşil ışık yakması için ise, güvenli ve tarafsız raporlara ihtiyacı var. Bu alanda IMF Türkiye’ye değil, McKinsey raporlarına güveniyor. Bunun içindir ki Türkiye bu şirketle anlaşmak zorunda kaldı.

Ekonomik krizlerin başlangıç yeri olduğunu belirttiğiniz bankaların zararı da önümüzdeki günlerde halkın sırtına mı binecek?

BDDK 15 Ağustos 2018 tarihli resmi gazetede, ‘’Finansal sektöre olan borçların yeniden yapılandırılması‘’ konusunda yönetmelik yayınlandı. 2 yıl devam edecek uygulamada, BDDK’nin mali durumları inceleterek , uygun gördüğü şirketler yeniden yapılandırmaya gidebilecekler. Özel sektör borçlarının yeniden yapılandırılması, bankaları zarara sokacaktır. Öte yandan Hazine ve Maliye Bakanı’nın belirttiğine göre, sorunlu krediler ayrı bir şirkette toplanacak. Karşılığında hazine kâğıdı verilecektir.

Bu ne anlama geliyor?

Hazine kâğıdı verilmesi bankaları dolaylı yoldan kurtarmak ve zararın hazineden karşılanmasının farklı bir yoludur. Hükümet her seçimde bankalara baskı yaptı. Kredi dağıttırdı. Bu krediler, tüketime, eğlenceye, lüks harcamaya gitti. Şimdi eğer bankaları kurtarmak için dönmeyen kredileri hazine karşılarsa bu halkın sırtına yüklenecek. Çünkü bütçeyi halk vergileriyle finanse ediyor. Ayrıca kamu bankalarının zararları da bütçeden karşılanıyor. Teknik olarak bankaları kurtarmak için banka zararlarının sosyalize edilmesi demektir. Bir toplumda zararlar sosyalize edilirse, o toplumun kârların da sosyalize edilmesini isteme hakkı doğar.

2018 krizi, Türkiye’nin geçmişte yaşadığı krizlerden hangi açılardan farklıdır?

Türkiye 1959 krizinde dış borçlarda moratoryuma gitti. O tarihten sonraki krizlerde Dış borç sorunu yaşamadı. 1970, 1980, 1994, 2001 krizlerinde, üretim ithalata bağımlı değildi, dış borç sorunu yoktu, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları sorunları yaşanmıyordu. Bugün ise öncelikli sorun dış kaynaktır. Türkiye dış kaynak bulamazsa , dış borçlarda temerrüde düşer. İthalat yapamaz. Üretim düşer. Ekonomide bunalım yaşarız. Öte yandan hukuk ve demokraside kurumsal sorunlar, sorunların ekonomik istikrarı daha çok bozuyor.

2019’da bizi nasıl bir yıl bekliyor? Enflasyon, işsizlik, döviz kuru alanlarında Türkiye nasıl bir dönemden geçeceğe benziyor?

Ekonomide kritik eşik aşıldı. Bugünkü göstergeler kriz göstergeleridir. Mahalli idareler seçimlerinde popülizm devam edecek ve siyasi sorunlar artacaktır. Popülizm devam edecektir.

Tek çıkış yolu, hükümetin popülizmden vazgeçmesi, bir istikrar programı yapması, İMF ile anlaşması, AB’nin hukuk ve demokrasi standartlarına dönülmesidir.

Enflasyon için AKP iktidarı halka kemer sıkmayı dayatıyor.

Krizin temel nedeni AKP’nin yanlış politikaları ve popülizm yapmasıdır. AKP kendini düzeltirse halkın kemer sıkmasına gerek kalmaz. Türkiye Yeni Ekonomi Programı ile bütçede 59.9 milyar lira tasarrufa gideceğini açıkladı. Oysa ki bugüne kadar yapılan uygulama bütçenin tamamıyla seçim popülizmi için kullanıldığını gösteriyor. Bugünkü istikrar sorununun temelinde kamu kaynaklarının seçim ve popülizm için arpalık olarak kullanılması başta geliyor. İtibar sloganı ile saray harcamaları, uçaklar, konvoylar tek başına kamu kaynaklarının ne kadar verimsiz kullanıldığını gösteriyor.

***

"Öncelikler dikkate alınmadı"

Türkiye’nin cari açık konusunda yaptığı en temel hatalar ne oldu?

Türkiye cari açık konusunda dört temel hata yapmıştır.

1. Dalgalı kur politikası uygulayarak sermaye hareketlerinde kontrolü kaybetmiştir. Gerçekte ise Dolarizasyonun olduğu, döviz piyasasının gelişmediği bizim gibi ülkelerde dalgalı kur sistemi piyasanın spekülatif yapı kazanmasına ve kırılganlığa yol açmaktadır.

2. Devlet yanlış anlaşılmıştır. Devletin piyasayı ve rekabeti düzenleyici, kartelleşmeyi önleyici rolü anlaşılmamıştır.

Planlama rafa kaldırılmıştır. Ayrıca devlet Fetö gibi bazı tarikatların çıkar hedeflerine alet edilmiştir.

3. Turizm, yiyecek -içecek sektörlerine inanç öncelikli bir gözle bakılmıştır. Bu sektörlerin döviz sağlama fonksiyonları frenlenmiştir.

4. Dış ticarette öncelikler dikkate alınmamıştır. Özellikle Çin’le olan dış ticaretten dolayı yılda 20 ile 22 milyar dolar dış ticaret açığı veriyoruz. Çin’den ithalatımız içinde oyuncak, naylondan üretilen mallar, çanta-bavul gibi mallar ağırlıklıdır.

Etiketler
McKinsey Türkiye