Emin Çölaşan unutulan konuyu gündeme getirdi: Her şey Recep Bey'in bir konuşmasıyla başlamıştı…

Sözü yazarı Emin Çölaşan, Erdoğan'ın kapıları açmasıyla birlikte, Avrupa'ya gitme planlarıyla Yunanistan sınırına giden göçmenleri bugünkü köşesine taşıyarak, "Yunan sınır ne oldu?" diye sordu.

Emin Çölaşan unutulan konuyu gündeme getirdi: Her şey Recep Bey'in bir konuşmasıyla başlamıştı…

İdlib'de yaşanan saldırılar sonucu 33 askerin şehit düşmesinin ardından AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Avrupa'ya yönelik tehdidini gerçekleştirmiş Yunanistan sınırını ülkedeki göçmenlere açmıştı. Sınırda yaşanan kargaşa birçok ülkeyi tedirgin ederken, bu karar eleştirilere de neden olmuştu.

Ancak, koronavirüs salgınıyla birlikte sınırda yaşananlar da gündemden düşerek unutuldu.

Sözcü yazarı Emin Çölaşan, bugünkü köşesinde söz konusu durumu yazdı. Çölaşan, "Hem o insanlara, hem de ülkemizin kaynaklarına ve saygınlığına yazık ettik." dedi.

Çölaşan şunları kaydetti:

Sevgili okurlarım, şimdi birkaç hafta öncesine dönelim ve bizim Yunanistan sınırında o sırada neler olduğunu kısaca anımsamaya çalışalım.

Her şey Recep Bey'in bir konuşmasıyla başlamıştı…

AB'nin, Türkiye'ye karşı olan olumsuz tutumlarını eleştiriyor, ülkemize sığınan milyonlarca kişiye artık daha fazla dayanamayacağımızı söylüyor, bu işin parasal yönünden yakınıyor ve şöyle bir fikir ortaya atıyordu:

“Biz bu gidişe daha fazla razı olamayız. Yunanistan sınırımızı açacağız ve o ülkeye gitmek isteyen sığınmacılara izin vereceğiz. Bu sorunla biraz da onlar uğraşsın bakalım!”

Bir ülke durup dururken sınırlarını yabancılar için açacaktı.

Amaç hem Yunanistan'ı, hem de üyesi olduğu AB'yi zor duruma düşürmekti.

★★★

Bu haberi duyan on binlerce sığınmacının Yunan sınırına dayanması gecikmedi.

İçlerinde her milletten, her ülkeden birileri vardı.

Suriye, Afganistan, İran, Irak, Somali, Kenya, Mozambik, aklınıza neresi gelirse…

Bunlara Türkiye'nin dört bir yanında haber salındı.

“İsteyen sınıra gelsin, Yunanistan'a geçiş yapsın.”

Araç bulamayanlara otobüsler tahsis edildi.

Parası olanlar İstanbul'dan taksi kiralayıp sınır boyuna akın etti.

Ama her nedense, bu kolaylıklar (!) sadece Yunanistan için geçerliydi.

Kapı komşumuz, hem de AB üyesi olan Bulgaristan sınırı için söz konusu değildi. Bulgarları rahatsız etmek bizimkilerin işine gelmemişti!

★★★

En büyük hayali Avrupa'ya gidip orada iş bulmak olan bu on binlerce perişan sığınmacı çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı demeden sınıra hücum etti.

Ancak Yunanistan geçişlere izin vermiyordu.

Oysa bizi yönetenlerin amacı onları Yunanistan'a postalayıp maddi ve manevi bütün yüklerini oraya transfer etmekti.

Biraz da onlar düşünsündü!

★★★

Ancak Yunanistan da kendi çapında uyanıktı…

İzin vermeyeceğini duyurdu ve sınırı bütün geçişlere kapadı.

Sınır boyunda yaşananlar ise bütün dünyaya ibret verici idi…

Bölgede hemen çadırlar kuruldu.

Şehirlerden, özellikle de İstanbul'dan akın eden on binlerce kişi o çadırları hemen nereden bulmuştu, onları kim örgütlüyordu, bilinmiyordu!

Daha doğrusu biliniyor ama açıklanmıyordu!

★★★

Bazı sığınmacılar Meriç Nehri'ni yüzerek geçmeye kalkıştı.

Bazıları sınırın öbür tarafına acele sevk edilen Yunan askerleri ve polisleriyle çatışmaya girdi.

Gaz bombaları, göz yaşartıcı bombalar kullanıldı, tel örgüler çekildi.

Neredeyse kan gövdeyi götürmek üzere idi.

Bizim bütün televizyon kanalları ve gazete muhabirleri sınır boyuna yığılmıştı. Bütün medya doğal olarak ülkemizin bir numaralı haber konusunu yayınlama çabasındaydı.

★★★

Bizim resmî taraf ise ellerini ovuşturarak demeçler veriyordu:

“Başardık!.. Şimdi bu işi Yunanistan düşünsün bakalım. Biz bu sığınmacıların çok sıkıntısını çektik, bunlara milyarlarca dolar para harcadık. Biraz da Yunanlılar harcasın.”

Sonra, her önemli olayda olduğu gibi yine bir sürü palavra gündeme getirildi:

“Taktiğimiz başarılı olmuş ve şu ana kadar Yunanistan'a tam 135 bin kişi geçmiştir!”

Bunu yapmayın be kardeşim, böylesine hayali rakamlarla milleti kandırmaya kalkışmayın dedik ama dinletemedik.

Orada, Meriç boylarında çöplüğe ve açık tuvalete dönüşen arazilerde on binlerce kişi aç ve açıkta, ya da çadırlarda bekleşirken, başımıza yeni bir dert daha açmış olduk.

Bunların sağlık sorunları vardı, beslenmeleri gerekiyordu.

Edirne Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi devreye girdi.

Bizim paracıklar yine oluk gibi akmaya başlamıştı!

★★★

Sevgili okurlarım, peki sonra ne oldu?

Tam da bu aşamada korona salgını başladı.

Sınırda bekleşenlere haber salındı:

“Buraya kadar beyler, şimdi toparlanın. Geldiğiniz yere döneceksiniz.”

Devlet kesesinden yüzlerce otobüs kiralandı, sığınmacılar bindirildi.

Bazıları İstanbul'a, bazıları ise İstanbul'a yakın illerdeki öğrenci yurtlarına götürüldü.

Bunlarda korona olup olmadığı hiçbir makam tarafından araştırılmadı. (Bilerek söylemiyorum ama bence hastalık olmaması mümkün değildi.)

★★★

Peki şimdi durum nedir?..

On binlerce sığınmacı geri gönderildikten sonra sınır boylarında araştırma yapıldı.

Bütün tarlalar çiğnenmiş, ekili alanlar mahvolmuştu.

Çevre çok büyük bir çöplüğe ve açık tuvalete dönüşmüştü.

Sınırdan geçmeyi başaranlar mı?

Birkaç yüz kişinin geçebildiği, ancak bu rakamın bizim yetkililerin söylediği gibi asla 130 bin, 150 bin gibi rakamlara ulaşmadığı biliniyor.

★★★

Sona geldik ve işin en başına döndük!..

“Bu sıkıntıyı biraz da Yunanistan çeksin” demişlerdi ama fos çıktı.

Şimdi bazıları “Ah ulan şu korona çıkmasaydı Yunanistan'ı mahvedecektik” diyor!

Sonuç:

Sıfıra sıfır elde var sıfır.

Hem o insanlara, hem de ülkemizin kaynaklarına ve saygınlığına yazık ettik.

Etiketler
Ordu Emin Çölaşan Yunanistan